Ağrı Direnişinin Tarihimizdeki Yeri

Kemalist rejimin Cumhuriyet Tarihi, Kürtlere, Rumlara, Lazlara vb. azınlıklara karşı, kirli savaş, soykırım, sürgün ve asimilasyon tarihi olarak şekillenmiştir. Sömürgeci diktatörlüğün resmi tarihi, “iç düşman” olarak belirlenen halklara karşı yürütülen ‘tedip ve tenkil’in adıdır.

1. Paylaşım Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı devletinin yıkıntıları içinden yeni bir devlet doğmuştu. Kazanan emperyalist devletlerin dayatmalarına ve işgalci güçlere karşı Türklerin, Kürtlerin, Çerkeslerin, Lazların direnen kesimleri ittifak kurmuştu. Kürtlerin, ulusal-kültürel haklarının teminat altına alındığı bir ittifaktı bu.

Çeşitli sözleşmelerle imza altına alınmışsa da, Lozan anlaşması ile birlikte burjuva Türk ulusal güçleri Kürtlere ihanet etti. 1924 Anayasası ile Kürtlerin ulusal varlık hakkı dahi inkâr edildi.

Kürtler bu ihanete ayaklanmayla yanıt verdiler. Aslında daha 1921’de üzerinde anlaşıldığı gibi yerel özerkliğin Koçgiri’de hayata geçirilmesini isteyenler olmuştu. Ama Mustafa Kemal’le ittifak halinde olan diğerleri bunu zamansız bir hareket olarak görmüşler ve M. Kemal bundan aldığı güçle Koçgiri başkaldırısını zalimce ezmişti. Fakat bu bile Kürtlerin Türklerle kurulan birliğini bozmadı. 1925 Şeyh Said ayaklanması ise iplerin koptuğunu gösteriyordu. Ardından Ağrı ve Dersim geldi. Yaşanan bu direnişlerin, ayaklanmaların kendine özgü yanları olduğu muhakkak. Ortak yanları ise, Kemalist rejimin Kürtlere yönelik inkâr, asimilasyon ve katliam politikasına karşı gelişmeleridir. Yaşanan bu direnişlerden Ağrı’nın Kürt mücadele tarihinde ayrı, özgün bir yeri vardır.

Ağrı Direnişini Geliştiren Koşullar

Kemalist rejim, Koçgiri ve Şeyh Said ayaklanmalarını kanla bastırır. Liderleri, idam-tutsak ve sürgün edilir. Destek veren halk batıya sürülür.

Şeyh Said ayaklanması, idam, sürgün, tutsaklık vb. baskı politikaları ile bastırılır. Devletin kıyımından kurtulan, kimi ayaklanma önderleri ve Kürt aydınları yurtdışına çıkarlar. Zorunlu olarak İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün’e giderler. Bunlardan Hoybun’un fikir babası, vali Memduh Selim Suriye’ye yerleşir. Memduh Selim, Kürt aydınları Şükrü Sekban, İhsan Nuri, Haco Ağa, Barazi aşireti reisi Mustafa Şahin, Paris’te yaşayan Şerif Paşa ve Mısır’da bulunan Celadet ve Kamuran Bedirhan kardeşler, Şeyh Ali Rıza vb. önderlerle temasa geçer. Görüşmeler yapılır. Kürt ulusal mücadelesinin yeniden yükseltilmesi çabası içine girerler. Şeyh Said yenilgisi, Kürtleri derinden sarsar. Ama devletin estirdiği korkuya teslim olmazlar.

Memduh Selim’in öncülük yaptığı bu toplantılar, 1926 yılında, programlı, hedefli ve örgütlü bir biçime bürünür, büyüyerek bir Kürt Kongresi’ne dönüşür. Kürt Kongresi, 5 Ekim 1927 yılında Lübnan’ın Bhamdoun kasabasında toplanır. Bu aynı zamanda Hoybun’un kuruluş kongresi olur.

Kongrede bütün Kürtleri, Kürdistan’ın kurtuluşu amacı etrafında din, mezhep ve aşiret farklılıkları gözetmeden birleştirme kararı alınır. Hoybun’un başkanlığına Celadet Bedirhan seçilir. Kürdistan’ın kurtuluşu için örgütlenecek ordunun başkomutanlığına paşa rütbesiyle İhsan Nuri getirilir. İhsan Nuri, Hoybun’un kararıyla ülkeye döner.

Kürtler, tarihleri boyunca ilk defa Hoybun’la modern burjuva ulusal bir örgütlenmeye adım atarlar. Daha önce de “Azadi” örgütüyle bunu yapmak isterler. Ama başaramadan önderleri, liderleri idam edilerek engellenir. Hoybun, Koçgiri ve Şeyh Said’de yaşanan din, inanç, mezhep ve aşiret ayrılıklarının zararlarını görmüştür. Bu nedenle ayaklanmaların zayıf ve yerel kaldığı bilinir. Bu sorunları tekrar yaşamamak için tek bir noktaya, Kürdistan’ın bağımsızlığına odaklanır. Bunun için mücadelenin birlikte yürümesinin önünde engel olan dini ayrımları ortadan kaldırmak ister. Kemalist rejime karşı tüm Kürtleri Hoybun çatısı altında toplamayı amaçlar.

Hoybun’un ülke içinde de, önder kadroları bulunmaktadır. Bunun yanında Hoybun etrafında yer alan yerel kadrolar da var. Ağrı direnişinin üç büyük lideri, İhsan Nuri, İbrahim Husseke Telli Paşa ve Zilan Bey siyasi görüşlere sahiptirler. Kürdistan’ın bağımsızlığını savunurlar. Bu liderlerin etrafında devrimci Kürtler ve isyancı aşiretler toplanır. Bu liderlerin yanında başkaca yerel liderler de vardır. Bunlar içinde Ferzende Bey, Adevi Aziz, Tacaddin Kamil, Mazhor Kamil, Yusuf ve Dijana Hasse Sori yer almaktadır.

Hoybun’un yönetim ve savaş kadrosu daha önceki mücadeleler içinde yer almış, deneyim, birikim ve tecrübe sahibi insanlardır. Aynı zamanda bu önderler Kürt halkının desteğini de almışlar. Rejimin, Kürtleri yok saydığını görüyorlar. Koçgiri, Şeyh Said ayaklanmalarında, Türk burjuva devletinin Kürt düşmanlığını açık olarak yaşayan gören insanlardır.

İhsan Nuri, Osmanlı ve sonrası cumhuriyet döneminde orduda görev yapmış bir subaydır. İhsan Nuri, ordu içerisindeyken, “Azadi örgütü” içinde yer alır. Azadi’nin örgütlenmesini yapar. Nasturi ayaklanmasını bastırmak için gönderildiği Hakkâri’de yanındaki subaylar ve çok sayıda askerle Şeyh Said ayaklanmasına katılır. Memduh Selim, Şeyh Said ayaklanmasının önder kadrolarından Şeyh Ali Rıza bu ayaklanmanın komutanlarındandırlar. Celadet ve Kamuran Kardeşler, Bedirhan ayaklanması sonucu Batı’ya sürülürler. Daha sonra kendi istekleriyle Mısır’da yaşamaya başlayan Kürt önderlerinin çocuklarıdır. Ferzende Bey, Şeyh Said ayaklanmasında Malazgirt cephesini açar. İlçenin denetimini eline alır. Yenilgi sonrası 150 askeriyle İran’a geçer. Halis Öztürk, Sipki aşireti lideridir. Kürdistan’da isyancı geleneğe sahip aileden gelmektedir. Bu önderlerin yanında Memo ve Nadir kardeşler ile Seyithan da komutan olarak yer alırlar.

Ağrı direnişi karşısında yer alan Türk ordusu komutanları ise, Ermeni ve Kürt katliamlarında yer almış, eli kanlı komutanlardır. Genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak, daha sonra Genelkurmay Başkanı olacak olan Ordu komutanı Salim Omurtak, Koçgiri-Dersim katliamları ve Şeyh Said ayaklanmasının bastırılmasından sorumlu olan komutan General Abdullah Alpdoğan, bunların önde gelenleridir. Devletin başında Atatürk ve İnönü bulunur.

Ağrı Dağında Mücadele Ateşi Yükseliyor

Yapılan Kürt Kongresi sonrası, Hoybun’un görevlendirdiği insanlar ülkeye dönerler. Ağrı dağı “Kürt Ulusal Meclisi”nin merkezi yapılır. Ağrı Dağı İran, Ermenistan ve Sovyetler Birliği’ne açılması nedeniyle stratejik konumdadır. Kürt mücadelesine verilen halk desteği Ağrı Kürtleri arasında çok yüksektir.

Bunların yanında Ağrı’nın üs seçilmesinin önemli bir nedeni de Kürt liderlerin Ermenilerle o gün yaptıkları ittifak olmuştur. Hoybun ve Ermeni Taşnak Partisi, bağımsız Kürdistan ve bağımsız Ermenistan için ittifak yaparlar. Bu, katliamcı burjuva devletin hışmına uğramış iki ulus için manevi bakımdan önemliydi. Geçmişte, Ermeni katliamında yer alan Kürtlerin, kendi hatalarını görmeleri açısından da olumlu bir gelişmeydi. Aynı zamanda, Ağrı’nın İran’a sınır olması ve İran’ın Kürt-Türk savaşında en azından, tarafsız kalacağının düşünülmesi, Ağrı seçeneğinde etkili olmuştur.

Burjuva devlet, Ağrı’da yaşanan bu gelişmeleri yakından izler. Şeyh Said ayaklanması ardından yeni bir Kürt kalkışması tehlikesinden rahatsız olduğunu tahmin etmek zor değil. Daha Şeyh Said olayları sonucunda açılan yaralar/sorunlar devam etmekteydi ve Kemalist rejim kendi isteklerini rahatça hayata geçiremiyordu.

Hoybun’un Ağrı’ya gelmesiyle birlikte bölgede hareketlenme başlar. Çatışmalar yaşanır. Devlet, kayıplar verir. 1928 yazında çatışmalar yayılarak büyür. Sömürgeci devletin kaybı, her geçen gün artmaktadır. Buna paralel olarak, devletin, Ağrı’ya askeri yığınağı da artar. Bu, direnişçilerin iradesini kıramaz. Bu durum Ankara hükümetini ve Atatürk’ü kaygılandırır. Hükümet daha güçlü saldırı için hazırlıklarını hızlandırır.

Burjuva devlet, Hoybun’u hedef alarak; “eşkıya çetesi devletin tüm iyi niyetine, ısrarına rağmen teslim olmuyor. Kandırdığı Kürtleri yanına çekiyor” diyordu. Yayla yasağı getiriyor, Ağrı eteklerine asker, silah yığıyor, yollar açıyor, kışlalar inşa ediyor ve büyük çatışmalara hazırlık yapıyordu. Diğer yandan dış destek arayışına hız veriyordu.

Türkiye Cumhuriyeti, bu doğrultuda Sovyetler Birliği ve İran’la görüşür. Bu görüşmelerde istediğini alır. Sovyetler, Kemalist devletin, Sovyetler Birliği’ne karşı Batılı emperyalistlerin üssü haline gelmesini önlemek adına Kemalistlere destek verdi. Ermenilerden destek almasını önlemek için Kürtleri Kuzey’den kuşatıyordu.

TKP’nin o yıllardaki tavrı, önceki ve sonraki Kürt ayaklanmalarındaki tavrından farklı olarak, Kemalist devleti karşıdevrimci terörist devlet olarak niteleyen bir tavırdı. Bu nedenle Kemalist devleti desteklemekten uzak durdu.

İran, Doğu Kürdistan’da yaşayan Kürtler nedeniyle Türk devleti ile ortaklığa sıcak yaklaşır. Kürt sorunu İran devletini de direkt ilgilendiriyor. Doğu Kürdistan Kürtlerinin de eyleme geçmesini istemiyor. Kemalist Cumhuriyet, İran’la görüşür. Bu görüşmelerden İran kazançlı çıkar. Sınır düzenlemesi yapılır. 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla belirlenen sınır ilk kez İran lehine değişir. Ağrı dağının etekleri ve kimi alanlar İran’a verilir. Böylece, delinmez denilen Lozan da delinmiş olur. Bu hesaplı anlaşma sonucu direnişçilerin destek yolları kapanır.

Güney Kürtlerinden bir destek gelmemesi için, Fransa ve İngiltere’den yardım istenir. O zaman, Fransa Suriye’de, İngiltere ise Irak’ta sömürgeci güç olarak bulunuyordu. Kemalist devlet böylece Kürtlere karşı bölgedeki bütün egemen devletlerin desteğini alarak Kürt direnişini imhaya hazırlandı. Nitekim İngiliz emperyalistleri uçaklarla bombardımana katılarak Kemalistlere destek vereceklerdi.

Ağrı Dağı’nı üs seçen Kürt Ulusal Hareketi de güçlerini daha sert çatışmalara hazırlamaktadır. Kürt savaşçılarına, üniforma dağıtılır. Erlerin şapkasında büyük ve küçük Ağrı’nın sembolü olan bir arma, subaylarda, hançer, buğday başağı, kalem ve güneşten oluşan Hoybun’un arması ve kendi rütbelerini belirten armalar vardır. Ağrı’da Kürdistan Ulusal Hükümeti oluşturulur. Ağrı adında bir gazete çıkartılır. Kürt ulusunu temsil eden bir bayrak kullanılır. Hoybun, yetiştirdiği fedaileri; Kürdistan’ın iç bölgelerine, ayaklanma hazırlamaları için yollar.

Direnişçiler hiçbir yerden destek ve yardım bulamazlar, bu yönde beklentileri de yoktur. Dönemin koşulları bunu getirmektedir. Yeterince silahları olmadığından devletten silah ele geçirip savaşmaları gerekir. Karşılarında, uçak, top ve silah üstünlüğü olan düzenli bir ordu olduğunu bilirler. Savaşmanın kolay olmayacağını görürler. Bunun için Hoybun, taktiğini “Ağrı düşmeden gerilla savaşı ile Türk devletinin Kürt nüfusu üzerindeki etkisini kırmak, Kürtler arasında bağımsızlık düşüncesini hakim kılmak, genel ayaklanmayı hazırlamak” olarak belirler.

İnönü Hükümeti, tehlikeyi görmüş ve bunu etkisiz kılmak için boş durmamıştır. İbrahim Tali Öngören, “Umum Müfettişliğe” getirilir. 1980 ve ‘90’ların OHAL valisi gibi bir nevi özel görevli sömürge yetkilisidir. İbrahim Tali Öngören, halkın desteğini Hoybun’dan koparmak için bir propaganda kampanyası başlatır. Devşirilmiş bazı ağalarla köyleri gezer. Halktan biri olduğunu göstermek için yer sofrasına oturur. Kürt giysileri giymeye kadar işi götürür. Hükümet de boş durmuyor. Genel af ilan edildiği açıklanıyor. Galip devletin şefkatli kollarına teslim olunması isteniyor.

Hoybun, rejimin tüm bu tuzakları konusunda, Kürt halkını uyaran bir bildiri yayınlıyordu. “Türk hükümetleri bundan önce de suikastlar ve hile yoluyla Kürt örgütlerini dağıtmışlardır. Şimdi de Hoybun’u dağıtmak istiyorlar. Hâlbuki Kürt halkı örgütünün arkasında ve onun aracılığıyla özgürlüğüne kavuşmak istemektedir. Genel af çıkarmanın tek nedeni Hoybun’u dağıtmaktır. Fakat Kürt halkı Türklerin riyakârlığına inanmayacaktır”.

Burjuva devlet de, Hoybun’a kendi bildirisiyle yanıt verir. Firarilerin ve arananların gelip teslim olmalarını ve kimseye bir şey olmayacağını açıklar. Hoybun’u hedefe koyar. Hoybun’un Kürtleri bilinçli olarak yanlış yönlendirdiğini söyler.

Hoybun’un tüm çabasına rağmen, bazı Kürt önderleri 1928 yılında dağdan köylerine, ülkelerine dönerler. Kürt önderlerinden Said Talha, Şeyh Said’in iki oğlu Ali Rıza ve Selahaddin ve dağdan inen başkaca Kürt liderleri tutuklanarak Ankara’ya götürülür. Orada yargılama yapılır. Said Talha idam edilir. Şeyh Said’in oğulları 12 yıl hapis cezasına çarptırılır. O dönem, 1400 kişi tutuklanır ve ceza verilir. Birçok insan sürgün edilir. Burjuva devlet, savaşın ilk etabını hileyle kazanmış ama Ağrı’da başlayan mücadeleyi söndürememiştir.

Çatışmalar yayılarak şiddetlenir.

Yapılan Barış Görüşmesi

Burjuva devletin, katliam, tutuklama, sürgün ve yalan propagandası sonuç getirmez. Devlet, Kürtlerin mücadelesini bastıramaz. Çatışmalar, 1928 yazında daha da büyür. Ordu, direniş karşısında biçare kalır. Ağrı eteklerinde büyük kayıplar verir. Kayıpların artması ve direnişin yayılması, devleti Hoybun ile görüşmeye zorlar.

Genel Vali İbrahim Tali Öngören, İhsan Nuri’yle bağlantıya geçer. Önce İhsan Nuri’nin inip teslim olması için, maddi ve manevi rüşvetler sunar. İhsan Nuri’nin mücadelesine ihanet etmesi beklenir. Ama bu hayat bulmaz. İhsan Nuri bu rüşvet teklifini reddeder. Bu burjuva yöntem başarılı olmayınca doğrudan “barış görüşmeleri” önerisi götürülür. Bu öneriyi Kürt tarafı kabul eder.

Hoybun’la devlet arasındaki bu görüşme 1928 Mayıs’ında Ağrı’da Şeybi köprüsünde yapılır. Türk devleti, Ankara’dan 12 milletvekili, yöre vali ve kaymakamları ile generaller heyeti ile katılır. Hoybun İhsan Nuri, Bıra İbrahim, Ferzende ve Halis Öztürk’ten oluşan bir heyet gönderir. İhsan Nuri, görüşmeye 60 kişilik süvari birliğiyle gelir.

Hoybun’dan silah bırakması istenir. Genel af kapsamının genişletileceğini, tüm Kürtlerin bundan yararlanacağı açıklanır. Sürgünler ve hapishanede olanların da af kapsamına alınacağı belirtilir. Yine İhsan Nuri’ye rüşvet vaatler sunulur: istediği kadar altın, kendisinin seçeceği yurtiçi ya da yurtdışında istediği devlet makamı. Daha da ileriye gidilerek orduda korgeneral rütbesi ve kolordu komutanlığı vaat edilir. İhsan Nuri bu rüşvetlere karşı devrimci tutumla yanıt verir. ‘Rüşvet karşılığında halkını satacak kadar küçülmediğini’ söyler. ‘Türk askerlerinin kayıtsız koşulsuz Kürdistan’dan çekilmesini, Bağımsız Kürdistan’ın derhal tanınmasını, bu şartların dışında her hangi bir konuda müzakereye oturmayacağını’ da belirtir. Rüşvet teklifi, İhsan Nuri’yi çok öfkelendirir. İhsan Nuri; “Ben Hoybun askeri lideri ve Kürt silahlı kuvvetlerinin başkomutanıyım. Bu görevde Hoybun emriyle bulunuyorum. Görevim, Türkiye’nin Kürdistan’ın bağımsızlığını tanımasına ve onun ordularından boşaltılmasına kadar savaşı yürütmektir. Görevi, ancak Hoybun emrettiğinde terk ederim. Muhatabınız Hoybun’dur. Sorun kişisel değil, ulusaldır. Bu da ancak ulusumuzun bağımsızlık haklarının tanınmasıyla çözümlenebilir” cevabını verir. Bu konuşma sonrası pazarlık ortamı yok olur ve sonuç alınmadan toplantı dağılır.

Ağrı’da Geçici Kürt Devleti İlan Ediliyor

Türk devleti, hazırlığını tamamlayıp Haziran 1930’da 100 bin askerle saldırıya başlar. Kürtler bu saldırılara karşı direnir, ilk çatışmalarda başarı elde ederler. Daha sonra silah ve cephane yokluğu nedeniyle ileri gidemezler. Türk devleti, çatışmalar sonrası Kabaktepe’yi alır. Ama karşı tepede, Kürt bağımsızlık bayrağı dalgalanmaya devam eder. Ordu oraya yaklaşamaz. Bayrak direnişin sonuna kadar orada kalır. Çatışmaların başladığı, 10 Haziran 1930’dan 25 Eylül 1930’a kadar ilan edilen Kürt devleti Ağrı’da direnişi yönetir. Kürtler Ağrı’da geçici bir Kürt devleti kurmuştur. Bu devlet ile savaşı, halkın idaresini, yaşamı örgütlemiş ve yönetmiştir.

Kürt direnişçileri, yeterli hazırlıkları olmasa da, hiçbir yardım almasalar da, tüm imkânsızlıklara rağmen Kemalist rejime karşı destansı bir direniş sergilerler. Çatışmalar sonrası Erciş ve Zilan kasabaları alınır. Van Şehri de ele geçirilir. Fakat şehri uzun zaman ellerinde tutamazlar. Çatışmalar sonucu Çölemerg alınır. Kürtler zaman zaman Iğdır’a hakim olur. Türk birlikleri, Ermenistan’a sığınmak zorunda kalır. Çok sayıda uçak kaybeder. Türk ordu birlikleri, Beyazıt yakınlarında kısmen yok edilir. Van, Çatak, Hakkari, Hınıs ve Malazgirt’te çatışmalar sürer. Abağa, Pargiri, Zilan ve Malazgirt’teki Kürt güçleri ortak hareket ederek, devletin idari ve askeri merkezlerini işgal ederler. Kürtler; İhsan Nuri, İbrahim Husseke Telli ve Zilan Bey öncülüğünde Iğdır’dan Hakkâri’ye uzanan bölgede bağımsızlık için savaşırlar. Bu sırada diğer bölgelerden yeterli destek alamazlar. Dersim’de Seyit Rıza ve Keçalan aşireti Erzincan ve Erzurum’da Türk birliklerine saldırırlar. Bu saldırılar tüm Ağrı savaşı boyunca sürer. Diğer bölgelerden hiç destek gelmez.

Kürt direnişçileri, Ağrı Dağı’nda, 25 Eylül 1930’a kadar savaşırlar. Birçok nedenden kaynaklı olarak direniş, düzenli ordu karşısında yenilir. Lider kadrosu dağılır. Kurtulanlar, İran, Irak vb.ne geçer. Kemalist devletin, “tenkil ve tedip”i hız kazanır. Savaşçıların cephanesi biter. Devletin katliam ve zulmünden kaçan, kadın-çocuk ve yaşlı insanlar Zilan vadisine sığınır. Orada ordunun imha edemeyeceğini düşünürler.

Onbinlerce asker, Zilan’ın giriş ve çıkışlarını tutar. Peşinden, uçak bomba, silah ve süngü ile en kanlı katliamlardan birini yapar. Kadın-çocuk ayrımı yapmadan herkesi öldürür. Öyle ki, “ben isyana katılmadım” diye kaçma/saklanma ihtiyacı duymayan rahat davranan Kürtler ilk önce öldürülür. Kimi söylemlere göre Zilan’da 15 bin Kürt öldürülür. Dereden su yerine kan akar. Tam olarak kaç bin insanın öldürüldüğü bugün dahi bilinmiyor. Esir alınan Kürtler de öldürülür.

Sonuç Olarak

Ağrı direnişi, burjuva devletin, Kürdistan’ı sömürgeleştirme politikasına karşı açılmış bir cephe savaşıdır. Ulusal normların en çok işlendiği bir savaştır. Kürtler eşit olmayan imkânlarla bu savaşa başlarlar. Bölge devletleri, emperyalist devletler bugün de olduğu gibi burjuva devletin yanında yer alırlar. Batı’dan ezilenlerin bir desteği olmaz. Böylesi eşitsiz koşullarda Hoybun uzun süre dayanamaz. Ama Kürt tarihinde akıllarda saygın bir yer edinir. Kürtlerde bağımsızlık düşüncelerini güçlendirir.

Ağrı Direnişi Zilan Deresi katliamı ile noktalanır. Bu “genel yenilgi” sayılır. Lider kadrosu dağılır. Ferdi çıkışlar olsa da başarılı olunamaz. Böylece bir Kürt direnişi daha katliamla bastırılır. Ama Kürt sorunu çözülmez. Geçici olarak ötelenir. Fazla sürmez, kısa süre sonra devletin zulmüne karşı Dersim’de direniş başlar.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi