Sayı 17 / Temmuz-Ağustos 2004

Uluslararası komünist hareketin (UKH) ideolojik ve örgütsel krizi aşılmış olmaktan uzak henüz. Krizin ortaya çıkışı ve gelişimine kaynaklık eden tarihsel-politik koşulların içeriğinde bu yönlü esaslı bir değişimin yaşanmamış olmasıyla doğrudan ilgili bu durum. Yani birincisi; Marksist-Leninist teori dünya devriminin önüne yeni enternasyonal sosyalist programını koyabilmiş değil hala, ikincisi; dünya devrimci sosyalist güçlerinin politik çizgilerini yapılandıran ve ortak hedefler doğrultusunda yönlendiren bir merkezi strateji inşa edilebilmiş değil. Sosyalizmin teorisi, 20.yy’ın sosyalizm deneylerinin eleştirel incelenmesi ve devrimci özümsenmesi, 21.yy sosyalizminin gelişimi ve sorunlarının aydınlatılması üzerine yürütülen teorik çabaların kapsamı ve olgunluk düzeyi, krizin ideolojik çerçevedeki genel ve temel sorunlarına çözüm gücü olabilmiş değil henüz. Dünyamızın değişik coğrafyalarındaki işçi ve emekçi kitlelerinin devrimci eylem girişkenlikleri ve toplumsal ayaklanma pratikleri, iktidar programından ve önderlik kararlılığından yoksunluğun sınırlarına gelip dayanıyor ve geri çekiliyor. Sosyalist hareketin krizi, kitlelerin kapitalizme ve emperyalizme karşı öfke ve iradelerini devrime sürükleyemeyen önderlik sorunu biçiminde somutlanıyor. Gerek ülkeler bazında çok yönlü örgütsel ve siyasal iç parçalanmışlık, gerekse bunun uluslararası işbirliği düzeyine de yansıyan dramatik boyutları, sosyalist hareketin işçi hareketiyle birleşememiş olmasının açık göstergesi olarak varlığını sürdürüyor. Örgütsel krizin tepe noktası olarak önderlik sorunu, sosyalist harekette bu biçimde genel bir görünüm kazanıyor.

Proletaryayla burjuvazi; emperyalizm ve işbirlikçi diktatörlüklerle halklar; sömürgecilikle boyunduruk altındaki uluslar arasındaki savaşım, Nisan ayından günümüze gelen süreçte de kendini değişik biçimler altında ortaya koydu. Keza emperyalist devletler, proletarya ve ezilenlerin dünyası karşısında “aynı gemide oldukları” bilinciyle uzlaşma ve birleşik hareket arayışlarına girseler de, emperyalist rekabet gerçeği çeşitli sorunlarda gelişmelere damgasını vurdu.

Değişik olgular, dünyada sınıf mücadelesinin güçlenmekte ve keskinleşmekte olduğunu; proletarya ve ezilenlerin eyleminde uluslararası özelliklerin belirginleştiğini; buna karşın emperyalist cephede kutuplaşmanın, farklı rekabet merkezleri hazırlamanın öne geçtiğini gözler önüne serdi. Bütün bu gerçekler son birkaç ayın politik olaylarının gerçekleşme biçimini sunmakla kalmamakta, fakat aynı zamanda, gelişmenin gelecek yönünü de işaret etmektedirler. Görüyor, seziyoruz ve anlıyoruz ki emperyalist küreselleşme saldırısına, kapitalizme ve faşist rejimlere karşı mücadele güçleniyor, umut büyüyor, halkların kurtuluş bayrağı yükseliyor.

Eğer geçen yıl dünya çapında süren emperyalist saldırganlığa karşı mücadele sayılmazsa denilebilir ki, geride kalan Mayıs-Haziran ayları 80’den günümüze en geniş çaplı antiemperyalist ajitasyonun gelişimine tanık oldu. İşçi ve emekçi yüz binler ve milyonlara hitap eden aydınlatma çalışması ve eylemler, antiemperyalist bilinç ve mücadeleyi yeniden tohumladı. Bush ve NATO karşıtı antiemperyalist mücadele ve aydınlatmanın ayrıcı özelliklerinden ve güçlü yönlerinden birisi de bütün bu süreç boyunca kendini hissettiren askeri mücadele biçimleri, özellikle de emperyalist haydutları, emperyalist tekelleri ve işbirlikçilerini hedefleyen bombalama eylemleridir.

Marksist-Leninist komünistler NATO zirvesinin yapılacağı 28-29 Haziran tarihinden aylar önce başlattıkları hazırlıkları yürütürken şöyle ilan etmişlerdi pratik misyonlarını: 71 geleneğinin yaratıcısı yoldaşlarımızın antiemperyalist devrimci anılarına bağlı kalacak ve başta direnen Irak ve Filistin olmak üzere, halklarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Ne mutlu ki, başımız dik olarak haklı bir gurur içindeyiz bugün. Siper yoldaşlarımızla birlikte Okmeydanı direnişini armağan ettik tarihe ve halklarımıza. İstanbul’u NATO’ya ve emperyalist haydutlara dar ettik.

“Sonuç olarak, biz antiemperyalistiz çünkü Marksist’iz, çünkü kapitalizme, onun zıddı olan ve yerine geçecek olan sosyalizmle karşı çıkıyoruz ve çünkü yabancı emperyalizme karşı mücadelemizde Avrupa’nın devrimci kitleleriyle dayanışma görevimizi yerine getiriyoruz.” (Jose Carlos Mariategui, Peru Komünist Partisi’nin kurucusu ve lideri, 1929 Latin Amerika Komünist Konferansı’na sunduğu tezlerden)

Marksist Leninist Komünist Parti’nin 3. Kongresi bazı çevrelerde anlaşılır bir huzursuzluk yaratmıştı. Anlaşılırdı çünkü, 3. Kongre, “devrimci kendiliğindencilikle”, “bürokratizm ve idare-i maslahatçılıkla” hesaplaşmakla, sosyalizm ve devrim adına benzer hastalıklardan mustarip herkesi vuruş alanının hedefine yerleştirmişti. Örgütlenme sorunlarında altından kalkamadığı ideolojik mücadelenin kanayan yarasının acısıyla da canı yanan Devrimci Proletarya(DP), inanılmaz bir sığlıkla saldırdı 3. Kongreye. Şimdi yeri gelmişken bu konuya değinmemiz gerekiyor. Çünkü, söz konusu bayağı tavrın üzerine yükseldiği bilgiçlik burada kobay olarak göreli bir role sahip.

Bir süre önce, 77 Kürt aydının imzasını taşıyan ve Kongra-Gel’in tek yanlı ateşkesi bozmasını kınayan, “savaşı durdurun” çağrısı yapan bir bildiri yayınlandı.

Kürt ulusal kurtuluş devrimi sürecinde, devrimi destekleme tavrı takınmış, Recep Maraşlı, Cemil Gündoğan gibi tutarlı yurtsever aydınların da içinde bulunduğu, Kürt hareketlerinden geniş yelpazedeki bu aydınların, ateşkesin bozulmasına karşı dile getirdikleri ortak görüşler, bölgede ve Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da, pek çok reformist parti ve örgüt tarafından da benimseniyor.

Kısa bir süre önce kurulan ve hızlı bir örgütlenme kampanyasıyla yaygınlaşan Sosyalist Gençlik Derneği (SGD), gençliğin politik mücadelesine yeni bir soluk taşıdı.

İstanbul SGD Başkanı Başak Şahin, yaptığımız röportajda, SGD'nin mücadele perspektifleri, örgütlenme stratejileri, sosyalist aydınlanma misyonları vb. hakkında sorularımızı yanıtladı.

Devrimci İşçi Partisi (PRT), 1965’te kuruldu. 1980’e kadar süren aktif politik yaşamında PRT, Arjantin tarihindeki en önemli devrimci partilerden birisi oldu.

PRT, özellikle işçi sınıfı mücadelesiyle kent ve kır gerilla savaşımını birleştirmeyi öngören siyasi çizgisiyle iz bıraktı. PRT’nin bu çizgisi, bir yandan, dar bir gerilla çekirdeğinin mücadelesini halkın mücadelesinin yerine geçirmeyi öngören fokocu çizgiyle, diğer yandan ise, silahlı mücadeleyi “gerillacı sapma” olarak gören Troçkizmle uzun bir iç mücadelenin ürünü oldu.

Çeviren: İdilcan Işık

Devrimci İşçi Partisi (PRT), Arjantin’de kapitalizmin gelişiminin kritik bir döneminde ortaya çıktı. Ulusal burjuvazinin bir bölümünün, tekelci yoğunlaşma ve sermayenin merkezileşmesi sürecinde yavaş yavaş entegre olmasının bir sonucu olarak ulusal burjuva projenin tükenişi, politik ve toplumsal alanda etkilere sahipti.

Çeviren: İdilcan Işık

Avukat Francisco Rosario Santucho ile öğretmen Manuela del Carmen Juarez’in oğlu olarak, 12 Ağustos 1936’da Santiago del Estero kentinde dünyaya geldi. Bay Francisco’nun on çocuğu vardı; yedisi Isabel Juarez’le olan ilk evliliğinden ve -en büyükleri Mario Roberto olmak üzere- üçü, ölen ilk eşinin kardeşi ile olan ikinci evliliğinden.

Erguvan; eflatundan kırmızıya, mor ve pembe renk cümbüşü çiçekler açan bir ağacın adıdır. Eski İstanbul’un boğaza ve denize bakan tepelerini dolduran erguvanlar çiçek açtığında manzaranın büyüleyici görünümü tarifsiz olurdu her halde... Herhalde diyoruz, çünkü İstanbul’da erguvana rastlamak talan edilmiş ören yerinde define bulmak gibi bir şey olur... Ne yazık ki erguvani atmosferi ancak ve yalnızca duyarlı yüreklerin, usta kalemlerin anlatımlarından okuyabileceğiz bundan böyle.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi