Güney’de Kürtler, Yeni Durum, Olası Sonuçları

Güney Kürt ulusal hareketi, son savaşta, ABD’nin Irak’ı sömürgeleştirmesinin askeri yedek gücü ve toplumsal dayanağı rolünü oynadı.

Güney Kürt ulusal hareketi, burjuva reformist önderlikler eliyle, 91 emperyalist savaşından itibaren ABD emperyalizminin Güney Kürdistan’da himayeci sömürgeciliğini kurmasının dayanağı haline getirilmişti.

Barzani ve Talabani önderliği, süreç içinde ABD himayeci sömürgeciliğinin siyasi-askeri işbirlikçileri haline geldiler. Burjuva reformist bu partiler, geçmişlerinde taşıdıkları sınırlı antiemperyalist ve demokratik özelliklerini bu süreçte tümüyle tükettiler.

ABD emperyalizmi, geçen on yılı aşkın bu süreçte Güney Kürdistan’daki himayeci sömürgeci egemenliğini ve Barzani-Talabani önderliğini, Irak’ı sömürgeleştirmenin aracı yapma politikası izledi.

ABD, 2003 emperyalist Irak savaşında, PDK-YNK güçlerini kuzey cephesinden vurucu askeri güç olarak kullandığı gibi, Talabani-Barzani önderliği eliyle Güney Kürt ulusal hareketini, Irak’ta sömürgeci egemenliğinin toplumsal dayanağı haline de getirdi. Böylece, Marksist Leninist komünistlerin de vurgulayarak öngördüğü gibi, Kürdistan ulusal hareketi, tarihinin tersine ilk kez son on yıldır emperyalizme yedeklenen gerici bir rol oynadı.

Oysa Kürdistan halkı, özgürlükleri için geçen yüzyıldan başlayarak, bölge gerici ilhakçı-sömürgecilerine ve emperyalistlere karşı mücadele yürüttü. Ulusallaşma ve ulusal amaçlarına kavuşma mücadelesi bunun içinde şekillendi. Geçmiş feodal ulusalcı önderler (Seyit Rıza, Şeyh Sait, Koçgiri aşiret reisleri, Şeyh Mahmut Berzenci, Simko İsmail, Gazi Muhammet vb.), burjuva ulusalcı aydınlar (Alişer, Nuri Dersimi, Cibranlı Halit, Doğu Kürdistanlı aydın önderler) bölge ilhakçı-sömürgecilerine olduğu kadar emperyalist sömürgecilere karşı da mücadele ettiler. Bizzat Güneyin tarihinde yer alan Şeyh Berzenci ayaklanması, Osmanlı ilhakçılarına da İngiliz sömürgecilerine de karşı bir ulusal ayaklanmaydı.

Son yarım yüzyıl içinde, Güneyde Molla Mustafa Barzani önderliğindeki mücadele, ancak defalarca yenilgiye uğradıktan sonra, 1975’te Barzani, ABD’ye umut bağlar hale geldi. 1975 askeri yenilgisiyle birlikte Molla Mustafa Barzani, ABD emperyalistlerine sitem eden ve “Oysa biz Kürtler ABD’nin eyaleti olmaya razıyız” görüşünü içeren mektupla ABD başkanına başvurmak, İran şah diktatörlüğüyle gerici ittifaklara girmek gibi tavırlara girdiyse de, ‘91 öncesi tarihinde başlıca olarak emperyalistlere yedeklenme stratejisi izlemedi. Bölge gericileriyle girdiği faydacı ittifaklar ve kendi burjuva feodal niteliğinin sonucu olarak, Doğu Kürdistan ulusal hareketine ve devrimci özellikleri olan yurtsever aydınlarına karşı gerici saldırılara pek çok kez başvurduysa da, ‘91 emperyalist savaşma değin emperyalistlere yedeklenme stratejisi izlememişti.

Ancak 1991’le açılan süreçte, ‘88’teyenilgiye uğramış Barzani ve Talabani önderlikleri, umutlarını, ABD'ye, ABD’nin bölgede hakimiyet kurmak için Irak’a karşı yürüttüğü emperyalist savaşlara bağladılar. ABD sömürgeci himayeciliğini kabullenerek, onun dayanağı ve yedeği oldular. Bu, Güney Kürdistan’ı ABD’nin mandası-protektorası yaptığı gibi burjuva-feodal önderliği de, ABD emperyalizminin siyasi-askeri işbirlikçisi haline getirdi.

Güney Kürt ulusal hareketinin, demokratik, antiemperyalist, reformist bir nitelikten gerici niteliğe dönüşmesinin nedenleri kısaca şöyle özetlenebilir:

- Irak Arap burjuvazisinin sömürgeci diktatörlüğünün baskıları ve Arap halkını şovenizmin zehirleyici etkisi altına almış olması;

- ABD’nin son on yıllık konjonktürde, hegemonya boşluğu olan ülkeleri sömürgeci boyunduruğuna almak amacıyla, muhalif ulusal hareketleri kullanma politikası ve bu politika doğrultusunda söz konusu ulusal hareketlere sömürgeci boyunduruğu altında bazı ulusal haklar verme taktiği. ABD bunu Yugoslavya’da olduğu gibi Irak’ta da uygulamaktadır.

- Barzani-Talabani burjuva ulusalcı önderliği, burjuva ve ulusalcı niteliğinin kaçınılmaz sonucu olarak, tarihteki ve konjonktürdeki diğer örnekleri gibi ulusal hareketi ulusal özgürlükle değil, emperyalizmle uzlaşma ve karşıdevrimle sonuçlandırmıştır.

ABD'nin Himayeci Sömürgeciliği Altında Federasyon Ulusal Özgürlük Değil Ulusal Köleliktir

ABD işbirlikçisi haline gelen burjuva feodal önderlik, Güney’de Kürt halkını gerici amaçlarına alet etmeyi ve ABD işgalinin Kürt ulusuna özgürlük getireceği büyük yanılsaması içine düşürmeyi başardı.

Oysa birinci ABD emperyalist Irak savaşıyla fiilen, ikincisiyle fiilen var olanın hukukileşmesi yoluyla gerçekleşecek özerk-federe Kürdistan, ABD himayeci sömürgeciliği altında federe-özerk Kürdistan statüsüdür. Irak Arap burjuva gericiliğinin sömürgeci boyunduruğu yerine ABD sömürgeci boyunduruğunun gelmesi, Kürdistan’ın ulusal özgürlüğü olamaz.

Üstelik ABD sömürgecilerinin hâlâ tartıştığı ve kesinleştirmediği bu statü, bir vefa borcu, işbirlikçiliğe bir ödül de değildir. ABD, işgal için savaşa hazırlık döneminde Güney

Kürdistan’a federasyon yerine, Barzani-Talabani önderliğini sömürgeci rejimin merkezi hükümetinde görevlendirme ve Güney Kürdistan’da- ki fiili federasyonu özerkliğe geri çekme planı yapıyordu. Bu planını, Şii inançtan Arap halkından geniş bir dayanak bulacağı ve Baasçı gericiliğin bir bölümünü yanına çekeceği umudu üzerine kuruyordu. Ancak bu gerici umudu gerçekleşmeyince, tek güçlü dayanak olarak Talabani-Barzani işbirlikçileri kalınca, o zaman Güney Kürdistan’a federasyonu yeniden seslendirmeye başladı ve bugün planı bu yönde gelişiyor.

Yarın Arap burjuvazisinden güçlü bir dayanak oluşturduğunda, federe Kürdistan statüsünü özerkliğe veya güdük bir özerkliğe pekala geri çekebilir.

Baba Bush, birinci emperyalist Körfez savaşında, Kürtlerin ve Şiilerin ayaklanmalarını Saddam’ın helikopterlerinin bastırmasına, Baasçı burjuvazi içinden işbirlikçi klik beklentisiyle müsaade etti. Bu, emperyalist burjuvazinin tabiatına uygundur. Emperyalistlerin, işbirlikçilerine de, halklara da vefa politikası yoktur; yalnızca emperyalist egemenliğinin çıkarı ne gerektiriyorsa politikası da odur. ABD, yarın Arap burjuvazisi içinden az çok güçlü bir dayanak yaratırsa, emperyalist sömürgeci çıkar nedeniyle Güney Kürtleri ’ne sömürgeci boyunduruk altında da olsa federasyonu-genişçe bir özerkliği “bol” görür ve çok rahat elinden alır.

Nitekim ABD emperyalist egemenliğinin çıkarı gerektirdiği için, işbirlikçilerinin “askeri” güçlerini geliştirmelerine son on yıllık dönemde izin verdi, teşvik etti. Ama şimdi henüz bombaların kavurucu ateşi soğumadan, “peşmergeleri silahsızlandırın Irak kukla ordusuna katın” emrini verdi.

Ya da Irak Sünni ve Şii Arap halkının ABD işgaline karşı mücadelesinin hızlı gelişmesi, ABD’yi, planında değişikliğe, örneğin daha gevşek bağlarla Irak merkezi işbirlikçi rejimine bağlanmış ama ABD’nin himayeci sömürgeciliğine daha sıkıca bağlanmış, federasyon statüsünü uygulayabilir.

Fakat her üç olasılık ve biçimde de değişmeyen tek şey, ABD’nin sömürgeci egemenliğinin koşullara göre olanaklı en sıkı tarzda kurulması ve Güney Kürdistan’ın bu egemenliğin dayanağı ve üssü durumuna getirilmesidir. Ki bu, Güney Kürdistan’ın ulusal kaderinin ABD’nin sömürgeci çıkarlarına bağlanmasıdır. Güney Kürt ulusal hareketinin, karşıdevrim ve gericilikle sonlandırılması ve ABD’nin emperyalist sömürgeci çıkarlarının oyuncağı haline getirilmesidir.

Pek çok Kürt ulusalcı aydını, ulusalcı örgütü, “bin yıldır ilk defa Kürtlerin devlet kurma imkanı doğdu, değerlendirelim” görüşünü hararetlice savunuyor. Emperyalizm çağında, pek çok ulusun kurtuluş mücadelesi, ABD, İngiliz, Fransız emperyalistleri, Çarlık Rusya’sı vb. emperyalistler tarafından, gerçekte emperyalizme bağımlı devletler çözümüyle, karşıdevrimcileştirildi. Buna I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın sonucunda Sırpların ulusal mücadelesinin emperyalizme bağımlı Yugoslavya Krallığı devletiyle sona erdirilmesi ve gericileştirilmesi örneğini verebiliriz. Üstelik bu krallık da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi bir başka emperyalist gericilikten koparılarak gerçekleştirilmişti. Haklı ulusal mücadele, bir başka gerici çözümle sonuçlandırılmıştı. Buradan gerçekte, Sırp ve diğer uluslar özgürlüklerini elde edemediler. Gerici bir krallık rejimine reva görüldükleri gibi, burjuva milliyetçileri Çetnikler gibi bir gericiliğe battılar. Başta kendi ulusundan olmak üzere komünistlere ve emekçilere karşı antikomünist bir rol oynadılar. Krallıkta egemen ulus konumunu paylaşan diğer ulus olan Hırvatlar, Ustası faşist milliyetçiliğini geliştirdiler, işgalci Hitler faşizminin elinde, kendi ulusundan ve kardeş uluslardan işçi ve emekçilerin celladı oldular.

Yugoslavya halklarının kardeşçe birliğini, ancak faşist emperyalist işgale karşı halkların ortak devrimci ulusal kurtuluş mücadelesi gerçekleştirebildi. Komünist Enternasyonal’in yönlendiriciliğinde halkların birleşik devrimci mücadelesi, halkları gerçek ulusal kurtuluşa ve özgürlüğe kavuşturabildi. Yugoslavya Devrimi, küçük burjuva önderlik eliyle Batı emperyalizmiyle uzlaşma yoluna sokulduğu ölçüde, örneğin Kosova’da federasyonun reddi ve Balkan halkları üzerinde hegemonya kurma girişimi gibi ulusal baskı biçimlerine bulaşmaya başladı. Sosyalizm inşasını reddettiği ölçüde, biçim olarak halkların federatif birliğini korusa da, gerçekte her ulus burjuvazisinin milliyetçi rekabetinin yaşandığı arenaya dönüştü. 90’lı yıllarda batılı emperyalistlerle daha çok uzlaşmaya girişince ve işbirliği arayışına battıkça, burjuvazilerin her birinin kendi çıkarları yönündeki rekabeti, halkları kırdırma gericiliğine, halklar arası boğazlaşmaya vardı.

‘90’lı yıllar, ABD’nin (belli ölçüde Avrupalı emperyalistler de) hegemonya boşluğundaki (ilhak altında ulusların var olduğu) ülkelerde, ezilen ve sömürge ulusların ulusal hareketlerini, buralarda emperyalist hegemonyasını kurmak amacıyla kullanmasına tanıklık etti. Bosna-Hersek, Kosova, Hırvatistan gibi bir kısım ulusların burjuva milliyetçi hareketlerin kanlı gerici savaşlara yol açarak, kurdukları devletler, Makedonya gibi küçük çaplı savaşları da sonradan getiren “savaşsız” kurulan devletler, ABD ve Avrupalı emperyalistlerin hegemonya boşluğundaki ülkeleri ele geçirme politikasının aleti olarak kuruldular. Bu ulusların ayrı devlet kurma haklarının savunulması gerektiğini belirtmek kaydıyla, bu milliyetçiliklerin kendi burjuva sınıf egemenlikleri için halkları birbirine kırdırdıklarını, (buna Sırp milliyetçi burjuvazisi de dahildir) yanı sıra gerici devletler kurarak, ABD ve diğer emperyalistlerin himayeci sömürgeciliği altına girdiklerini vurgulamalıyız. Halkların kanını akıtan bu gerici derslerden de ulusal devrimci sonuçlar çıkarmak, bölgemiz komünistleri, devrimcileri ve halklarının görevidir.

Kosova’da, Bosna’da hangi ulusal özürlük var? ABD’nin ve diğerlerinin himayeci sömürgeciliği değil mi var olan statü? Makedonya hangi ulusal özgürlüğe sahip? ABD ve NATO’nun bir askeri üssünden başka nedir ki? Değişen tek şey, sömürgeci bir efendinin yerini diğerinin alması ve zulmün geçici bir süre derecesinin azalmasıdır. Üstelik bu halklar, ABD ve emperyalist sömürgeciliğin tasfiyesini eylemleriyle talep ettiklerinde, ABD, üslerinden ve savaş makinasından, gül değil uranyumlu mermi ve füze yağdıracak!

Güney’de de, başta Kürtler olmak üzere, halklar, ABD sömürgeciliğinin tasfiyesini talep ettiğinde de, ABD işgal valisi, on binlerce askerine ve sömürgeci savaş makinasına, “kurşun atmayın gül atın, onlar bize geçmişte yardımcı olmuştu” emrini mi verecek?

Elbette Güney Kürdistan’ın ayrı devlet kurma hakkını, Türkiye ve Kuzey Kürdistan proletaryası ve komünistleri de en önde ve en kararlıca savunuyor ve savunacaklar. Yalnızca özerk ya da federe statü de değil, bağımsız devlet kurma özgürlüğünü savunuyor ve diğer halklarla birlikte devrim yolundan gerçekleştirilecek ulusal özgürlük koşullarında halkların gönüllü birliğine dayanan özgür ulusların federatif cumhuriyetleri birliğini öneriyorlar.

Bugün, bölge ülkelerinin Kürdistan üzerinde egemen uluslarından ilhakçı-sömürgeci burjuvaziler, gerici ittifaklar oluşturarak, “ihanet eden Kürtlere karşı” gerici planlar yapıyorlar. Aynı şovenizm zehrini, kendi halklarına da içiriyorlar. Kabul etmek gerekir ki, Kürtler üzerindeki egemen uluslardan halkların antiemperyalist kitle hareketi ve ilerici güçleri üzerinde bile, bu şovenizm etkili oluyor. Güney Kürtlerinin federasyon hakkının da olmaması gerektiği, bunun bölücülük olduğu fikirleri bugün daha çok yaygınlaşmış durumda.

Başta Marksist Leninist komünistler olmak üzere, bölge halklarının komünist ve devrimci güçleri; Güney Kürdistan’da federasyona karşı olmak bir yana, federasyon dahil ulusal devlet kurma hakkını kararlılıkla savunmalı, halkların devrimleriyle gerçekleştirmeli ve halkların devrimlerinin zaferiyle emekçi halkların demokratik federatif birliği içinde eşit haklara sahip Güney Kürdistan demokratik federasyonunu, Güney Kürdistan emekçilerine önererek kurmalarına yardımcı olmalıdırlar. Güney Kürdistan proleter ve emekçileri de, ulusal devlet kurma özgürlüğü ve federasyonunu gerçekleştirmelidir. Marksist Leninist komünistler, daha ileri proleter enternasyonalizmi benimseyerek, bütün Kürdistan’ın birleşme özgürlüğünü tanıdıklarını ve bölge halklarının demokratik ve sosyalist federatif cumhuriyetler birliğini program edindiklerini ilan ettiler. Bu hedef için kararlılıkla mücadele edeceklerdir.

Barzani-Talabani’nin Kuzey Kürdistan’daki izdüşümü parti, ulusalcı bazı örgütler, küçük burjuva ve burjuva ulusalcı aydınlar, ‘92’de de Güney Kürdistan federasyonunun ulusal özgürlük olduğu iddiasını yükselttiler. Üstelik Güney’deki Kürt halkı o zaman henüz ABD’nin toplumsal dayanağı haline bu derece getirilmemiş ve Barzani-Talabani ise bu denli ABD tetikçisi rolüne düşürülmemişti. Ama sonra, ABD himayeci sömürgeciliği altında fiilen kurulan Güney Kürdistan federasyonu, ilk önce kimle beraber, kimin üzerine yürüdü? Türk burjuvazisinin sömürgeci- faşist diktatörlüğüyle birlikte, Kuzeyin devrimci ulusal kurtuluş gücü PKK’nin üzerine yürümedi mi? ABD’nin himayesindeki bir güçten ne beklenebilirdi? Ve ABD’den ulusal özgürlük bekleyen Kuzeyin söz konusu ulusalcıları, bu saldırı karşısında “tarafsızlık” göstererek Kürt yurtsever devrimci gerillalarının imhasının suç ortaklığına düştüler.

‘90’lı yıllar boyunca zaten fiilen var olan bu aynı statünün iktidar gücü Barzani-Talabani önderliği, hem Güney ulusal mücadelesini sönümlendirdi, hem de Türk sömürgeci burjuvazisinin tanklarıyla toplarıyla birlikte PKK’ye savaş açarak, Kuzey ulusal devriminin yenilgisine büyük katkılarda bulundu. Bu, Kürdistan ulusal devrimci mücadelesine vurulmuş büyük bir darbeydi.

Bugün, ABD, Güney’de konuşlanan KADEK askeri güçlerine, “ya silahsızlanma ya imha”yı dayatmaktadır. Hem de Barzani ve Talabani’yi göreve koşacaktır. Bu ulusal mücadele dinamiğine ikinci büyük darbe olacaktır.

Bu saldırı karşısında Kuzey’deki burjuva ulusalcılar ve ulusalcı aydınlar, KADEK’e muhtemelen, ABD’yle uzlaş, silahsızlan öğüdünü verecekler. Utanç verici bir “uzlaşmayla” boyun eğmeyi isteyecekler. Çünkü ABD bu saldırıyı Barzani ve Talabani eliyle yapacak ve ABD himayeciliğindeki bir federe statüsünü korumak, kaçınılmaz olarak bu tavrı getirir. Peki, bu, tam da sömürgeci Türk burjuvazisi karşısında ulusal mücadelenin devrimci olanağının söndürülmesi, hatta küçük reformlardan öte, reformlardan bile kölece vazgeçiş değil mi? Demek ki, çok övdüğünüz o ABD himayesindeki federe-özerk statü, Kuzey’in ulusal güçlerine ve dinamiğine darbe indirecektir.

Tarihin ironisi, KADEK de, “ilkel milliyetçiler”den olmasa da, ABD’den bölge çapında demokrasi, Kürdistan’a da ulusal özgürlükler bekliyor. Savaşın birinci evresinde, ABD’ye karşı tutum alan KADEK, ABD’nin askeri zaferinden sonra, açıkladığı Bölgesel Çözüm Programı’nın “ABD’nin statükocu rejimleri yıkma ve değişim gerçekleştirme” politikasıyla uyumlu olduğuna kendisini inandırmaya ve Kürt halkını yanıltmaya çalışıyor. Güney federasyonunu, ulusal demokratik çözüm olarak görerek, ABD işgalini onaylamış oluyor.

Oysa, ABD’nin, ‘ya silahsızlan ya imha olursun’ , diğer bir ifadeyle ya politik teslimiyet ya da imha politikası izlemekte olduğu şimdiden kendisini göstermeye başladı. ABD’nin, sömürgeci faşist diktatörlüğün, Güney Kürdistan’ı işgal etmeye izin vermemesinin esasen kendi sömürgeci egemenliğinin gereği olduğunu göremeyen veya görmek istemeyen Öcalan ve KADEK, buradan da umutlanarak tekrar demokratik emperyalizm teorisini yükseltmeleri ve Bölgesel Çözüm Programı’nı, bu liberal teorik temele oturtmanın acı sonuçlarını, yalnızca kendileri çekmeyecek, Kürt emekçi halkına da çektireceklerdir. Bu ağır dramatik sonuçlar da, ABD himayeci sömürgeciliğindeki Güney ulusal federasyonunun Kürtlere özgürlük değil kölelik getireceğini ağır bedellerle gösterecektir.

Yine Barzani’yle Talabani, geçmiş dönemde Türk burjuvazisinin kışkırtmasıyla ama aynı zamanda kendi kliklerinin iktidarı ve ekonomik çıkarları için Güney Kürt halkını birbirine kırdırmadılar mı? ABD himayeci sömürgeciliğinde federasyonun, ulusal özgürlük getirmediğinin diğer önemli gerçeğiydi bu.

Geçen dönemin ve bugünün olası bu acı gerçekleri, bugünkü ABD himayeci sömürgeciliği altında federe statünün, Kürt halkına karşı da gerici bir rol oynayacağını, Talabani ve Barzani işbirlikçiliğinin ulusal özgürlüğü getirmeyeceğini gösteriyor. Burjuva feodal ulusalcılığın, ulusal mücadeleyi kendi sınıf karakteri nedeniyle kaçınılmaz olarak karşıdevrimle sonlandıracağı, Kürdistan’ın gerçekten ulusal özgürlüğünü elde edip kabalaştırmasının yolunun proleter ve emekçilerin sosyalizm hedefiyle bağlanmış devrimci ulusal kurtuluşçuluk olduğunun yakın tarihi dersi olarak bilince yeniden çıkarılmasını gerektiriyor.

Halklar Arası Artan Güvensizliği Mücadele Giderir

Güney Kürt ulusal hareketi, son emperyalist savaşta oynadığı rolle, Irak ve Güney Kürdistan halkları arasında, geçmişte var olan güvensizliği daha da büyütmüştür. Özellikle Sünni Arap halkıyla Kürt halkı arasında güvensizlik büyümüştür. Her ne kadar, Kuzey’den ABD tetikçiliği rolünü üstlenen Barzani-Talabani güçleriyle, girdikleri yerlerdeki Arap güçleri arasında kanlı çatışmaların pek az olması, iki halk arasında boğazlaşmaları önlemişse de, yine de Sünni ve Şii Arap halklarının ABD işgali karşısında, bu işgale toplumsal dayanak rolü oynayan Kürt halkına karşı güvensizliği gelişmiştir.

Geçmiş on yıllar boyunca, özellikle Sünni-Arap halkının Baasçı şovenizm tarafından yanıltılarak Kürt katliamları karşısında sosyal şoven bir tutuma düşürülmüş olması zaten Kürt halkının güvensizliğini geliştirmişti. Şimdi de, Arap halkının güvensizliği eklenince halklar arası güvensizlik daha da arttı.

Ayrıca Türk burjuvazisinin sömürgeci diktatörlüğünün, olası Güney Kürdistan federasyonu koşullarında işgale başvurma tehdidi ve Türkmen halkını Kürt halkıyla çatıştırma faaliyeti, kontrgerillaya yedeklenen bazı Türkmen partilerinin kısmen etkilediği Türkmen halkıyla Kürt halkı arasında da gerginliklerin doğmasına ve güvensizlik oluşmasına yol açtı.

İşgale karşı mücadele, yalnızca Sünni ve Şii Arap halkı arasında, antiemperyalist paydada bir güven ve birlik ilişkisi geliştirdi. Geçmişte Sünni Arap halkının Baasçı faşizan gericiliği, Şii halkının katledilmesi karşısında, desteklemiş olmasının yarattığı güvensizliği, Şii Arap halkının antiemperyalist direnişçiliği önemli ölçüde kırdı.

Emperyalizm ve yerel burjuva gericilikler, halkları böler ve halklar arası düşmanlığı geliştirir. Tarihsel mücadelelerin sürekli kanıtladığı bu gerçek, bir kez daha Irak ve Güney Kürdistan somutunda yaşandı.

Halkları yalnızca toplumsal kurtuluş mücadelesi ve devrim birleştirir, kaynaştırır.

Irak ve Güney Kürdistan halklarının, artan biri birlerine güvensizliğini, ABD işgali ve sömürgeciliğine karşı mücadele, demokratik devrimci ve uluslara özgürlük perspektifiyle yürütülür, İslami ve milliyetçi hegemonya yenilgiye uğratılırsa ve geleceği sosyalizm mücadelesine bağlanırsa, kalıcı olarak giderilir. Irak ve Güney Kürdistan halklarının proleter ve emekçi birliği geliştirilip çelikleştirilebilir.

Bölge halkları da, Arap krallık ve şeyhlerinin, emperyalistlere kuklalık ve gericilikleri, Baasçı milliyetçi iktidarların gericilikleri, siyasal İslam’ın inanç ve mezhep gericilikleri, Türk, Fars, Siyonist burjuvazilerin, şovenizm ve gericilikleri nedeniyle, küçümsenmeyecek oranda güvensizlik anaforuna kapılmışlardır.

Geçmiş on yıllarda, Filistin halkının kahramanca direnişi, Türkiye-Kuzey Kürdistan, İran halklarının yürüttüğü devrimci mücadeleler, halkların öncü bölüklerinden başlayarak yakınlaşma, güven geliştirmişti.

ABD’nin, bölge hakimiyetini kurma ve pekiştirmek için giriştiği sınırsız saldırı ve sömürgeleştirme stratejisinin bu ilk savaşları, bölge halklarında emperyalizme karşı halkların direnişini uyandırmaya başlamıştır ve bu süreç devam edecektir.

Yakın tarihin halkları birleştiren devrimci mirasına sahiplenerek, ABD işgalciliği ve sömürgeciliğine, onun bölgedeki -başta İsrail Siyonist ırkçılığı gelmek üzere- işbirlikçilerine, faşist, Siyonist, otokratik ve diğer burjuva gerici iktidarlara karşı, antiemperyalist demokratik devrimci iktidarlar, ezilen-sömürge-ilhak altında uluslara özgürlük ve demokratik federatif birlik perspektifleriyle yürütülecek devrimci mücadeleler, halklar arası güvensizliği yıkacak, birlik bilinç ve isteğini güçlendirecektir. Bu mücadelelerin, halklar arası kalıcı güven ve birliğe yol açması için, sosyalizm için mücadele eden proletarya ve komünistlerin, en önde dövüşmeleri, Ortadoğu halklarının demokratik ve sosyalist federasyonunun programatik hedef olarak koymaları önkoşuldur. Bölge ülke ve uluslarının komünistlerinin tutacağı devrimci yol budur. Bu devrimci ve sosyalist yoldaki her ileri atılım, emperyalizm ve her türden gericiliğin yarattığı halklar arası düşmanlığın boğucu atmosferini dağıtacak, halklar arası güven, kardeşlik ve birliği geliştiren proleter enternasyonalist atmosferin temiz havası bölgeyi kaplayacaktır.

Güney Federasyonu’nun Kürdistan’a Olası Etkileri

Güney ulusal hareketinin ABD’ye dayanak rolünü üstlenmesi ve federasyon olasılığının öne geçmesi; Kuzey’deki ulusal kitle hareketinde ABD ve emperyalistlere karşı mücadeleyi zayıflatıcı rol oynamakta, uzlaşıcı eğilimleri yaymaktadır.

Aynı etki KADEK için de söz konusudur.

ABD’nin politikası, ya siyasi iltica ve sınırlı siyasal faaliyet karşılığında silahsızlanma ya da askeri imha!

ABD, İran ve Suriye’ye yönelik, sömürgeci hakimiyet stratejisi nedeniyle de, Kürt halkını dayanak yapmaya önümüzdeki bir dönem daha önem verecektir. Esasen bu nedenle KADEK HPG güçlerini imhaya hemen girişmemekte, Kürdistan antiemperyalist parti ve güçlerinin tabanını daraltıcı ön taktik olarak, siyasi iltica ve sınırlı siyasal faaliyet karşılığında silahsızlanmayı koymaktadır. Esas politikası bu güçleri teslim almak, olmazsa da ezmektir.

Birinci ihtimalin gerçekleşmesi koşullarında veya taban daraltıcı ön taktik nedeniyle, bir süre, Kuzey’in (Doğu ve Güneybatının da) ulusal kitle hareketi, Güney’deki durumun özgünlüğünden emperyalistlerle uzlaşma yönünde etkilenecektir. (Antiemperyalist yönde ideolojik mücadele ve birleşik politik mücadele, ulusal demokratik talepleri Türk emekçi hareketinin -İran ve Suriye emekçi hareketinin de- yükseltmesi bu koşullarda daha elzem). Ancak, bu etki geçici olacak, Kürdistan’ın bütününde, antiemperyalist Kürt güçlerine yönelik saldırı başladığında, ulusal kitle hareketi ve ulusal mücadele içinde, emperyalizme karşı mücadele ve devrimci eğilimler öne geçecek, gelişecektir.

Her iki durumda da Güney’deki federasyon, Kuzey’de ulusal talepleri teşvik edici olacaktır. Ulusal taleplerle mücadelenin ivmesi, birinci durumda emperyalizmle uzlaşma eğilimiyle iç içe gelişecek; ikinci durumda emperyalizme karşı mücadele eğilimi ve devrimcileşmeyle iç içe gelişecektir. Bu koşullarda, Kuzey’in ulusal kitle hareketi daha çok antiemperyalist ve devrimci yönde gelişecektir. Bu durumu esas alarak komünistler, Kuzey Kürdistan’da mücadelenin yönünü çizmelidirler. Kısa süreli olarak emperyalizmle uzlaşma eğilimini dikkate alarak ulusal demokratik talepleri artırarak, güncel taleplerden özgür Kürdistan’a, ulusal demokratik talepleri kararlıca yaymalı ve bunları Türkiye işçi ve emekçileriyle ortak toplumsal, ekonomik, antiemperyalist ve antifaşist taleplerle mücadeleyle iç içe yürütmelidirler. Orta ve uzun vadede, emperyalizme karşı mücadeleyle iç içe kararlı ve net ulusal demokratik taleplerle, ulusal ve sınıfsal devrimci taleplerle mücadeleyi yükseltmeli, militan ve şiddetli mücadelelere öncüyü ve kitle hareketini hazırlamalıdırlar.

Orta ve uzun vadede durum, Kuzey Kürdistan ulusal hareketinde iki eğilimin belirgin olarak ayrışması yönünde gelişecektir. KADEK’in küçük burjuva reformist politik çizgisi, savaş sonrası yeniden “demokratik emperyalizm olarak ifade edilebilecek “demokratik uygarlık” teorisini dayanak yapıp ön plana çıkarmakta, ABD’den beklentilerle de, reform taleplerini Bask özerkliğe genişleterek mücadele programı ortaya koymaktadır. Bu reform talepleriyle tek tek mücadeleler antifaşist rol oynamakta, ama bütünde, sistem içine girme perspektifine bağlanmaktadır. Komünistler açısından, reform talepleriyle, antifaşist mücadeleyle ilişkilenmek, ilerletici ittifaklara girmek gerekirken, bağımsız çalışmalarını yükselterek, küçük- burjuva Kürt yurtseverlerinin bu mücadeleyi burjuva demokrasisi yoluyla sisteme bağlama perspektifleri ve emperyalizmle ilgili hayallerle sürekli ve kararlı mücadele yürütmelidirler ve yürüteceklerdir.

Bu süreç, başta Kuzey gelmek üzere, ulusal kitle hareketinde ayrışmayı getirecektir. Reformcu burjuva güçler ABD’yle ve emperyalizmle daha çok uzlaşacaklar, KADEK dahil küçük burjuva reformcu güçler de bu ayrışmaya sahne olacaklardır. Emperyalizm ve ABD’den demokratikleşme ve ulusal özgürlükler beklentisi içinde olan eğilim, burjuva reformizmle daha çok uzlaşacak, örgütlü veya örgütsüz biçimlerde emekçi antiemperyalist eğilim ise, burjuva reformizminden mücadele içinde daha çok ayrışacak, devrimci ve antiemperyalist yönde ilerleyecektir.

Komünistler, Kuzey Kürdistan’daki pratik politik mücadele ve ideolojik mücadeleyle bu ikinci eğilimi teşvik etmeli, büyütmeli ve geliştirmelidir. (Bu politika diğer parçalar için de önemlidir.) Bu mücadelede, ulusal nihilizme düşmemeye dikkat etmeli, ulusal kitle hareketiyle ittifaklara önem vermeli, böylece komünistlerin ulusal demokratik mücadelelere katılımının ulusal hareketi geliştirme amacı taşımaktan, bunu sosyalizm için mücadeleyle birleştirmekten farklı hiçbir çıkarlarının olmadığını Kürdistan emekçilerinin anlamasını sağlamalıdırlar.

Komünistler, Kürdistan proleter ve emekçilerini, bağımsızlık ve sosyalizm için mücadeleye bağlanmış, ulusal demokratik devrimci mücadeleyi yükseltmek ile ulusal kitle hareketiyle mücadele alanlarında buluşma ve kaynaşma çizgisi izlemelidirler. Bu mücadelede, Kürdistan emekçilerinin fedakar mücadelelerden öğrendiklerine ve komünistlerin bağımsız devrimci duruş ve fedakârlıklarına güvenmektedirler.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi