1 Mayıs’ta Büyüyen Umut

Rengarenk bir Perşembe günüydü. Başta İstanbul olmak üzere, Adana, İzmir, Ankara, Malatya ve diğer kentler 1 Mayıs sabahına işçi selamıyla uyandılar. Yaz havasını aratmayan 1 Mayıs güneşinin ısıttığı sokaklar sevinç yüklü konuklarını bekliyordu. Güvenlik adına yığınak yapan eli coplu, kalkanlı polis ve asker postallarının çiğnediği yeşil çimenlerin üzerine pankartlar serilmişti, her dilden ve renkten. Burcu burcu devrim, sosyalizm ve özgürlük kokan sloganlarıyla, kızıl ağırlıklı rengarenk bayraklarıyla onlarca il ve ilçede onbinlerce emekçi aynı duygularla bir araya gelerek, bilinç ve ruh tazelediler birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta!

Sola Ve Sosyalizme Yönelim Sürüyor

96’dan sonra kitle katılımı düşüş eğilimine giren 1 Mayıslar son üç yıldır ters yönde belli bir yükselişe sahne oluyor. Hem bir önceki yılın hem de bu yılın en kitlesel katılımını sağlayanlar Kürt yurtseverleri oldu. Ancak son günlerde yaptıkları iradi müdahalelere rağmen Kürt yurtseverlerinin bu yılki katılımı geçen yılın altında kaldı. Buna rağmen, özellikle İstanbul’da kitle katılımı yüksekti. Komünist, devrimci ve yurtsever çevrelerin ağırlıkta olduğu Perpa kolu mitingin ana gövdesini oluştururken, hemen hemen bütün gruplarda görece bir canlanma ve örgütlülük göze çarpıyordu. Belirli bir hazırlık göstergesi olarak bayraklar, pankartlar, bando takımları, dövizler, resimler kimi kortejlerde öne çıkıyordu. DEHAP kitlesinin katılımı geçen yılın altında olmasına rağmen yaşanan bu artışın kitlelerin eğilim ve yönelimlerini göstermesi bakımından bir önemi var.

Her yaştan insanın ama özellikle kadın ve gençlerin katılımıyla büyüyen kortejlerden yükselen devrim ve sosyalizm şiarları daha gür haykırılıyordu bu yıl. Bingöl depreminin yarattığı burukluk coşkuyu azaltan bir faktör olsa da, gelincik gibi kızıllaşan kortejlerde onbinlerce insan inadına devrim ve sosyalizm diyerek başka bir dünya istediklerini gösteriyorlardı.

Burjuva medya ve onun dolar maaşlı kalemşorlarını ürküten bu gelişmeler kamuoyuna yeterince yansımasa da gerçek durum budur.

Burada emperyalist savaşa ve işgale karşı yürütülen irili ufaklı mücadelelerin kitlelerin sola yönelimindeki rolü ayrıca vurgulanmalıdır. Amerikan ve İngiliz emperyalistlerinin Irak’a dönük vahşi saldırıları ve ardından yaşanan işgal ve buna karşı mücadelede en önde yürüyen komünistler, devrimciler, ilericiler oldu. Amerika’ya lanet okuyan, onu protesto eden, kimi sokağa çıkan, kimi boykot yapan, kimi öfke büyüten, kimi beddualar eden işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar bu 1 Mayıs’a da katılıp seslerini yükselttiler. Bunların bir bölümü değişik kortejlerde yürürken, bir kısmı da aralardaki kalabalığı oluşturuyordu.

Arayışın Yönü

Emperyalist savaşa karşı mücadelenin en önünde “sol” çevrelerin olmasının ve keza “müslüman” hükümetin Amerikan yanlısı tutumda ısrar etmesinin toplumun değişik katmanları arasında özellikle islamcı cenahta ciddi tartışmalara yol açtığı biliniyor. Bu nedenle Amerikan karşıtı İslamcılar ve onların bir kısım ideo-politik temsilcileri “islam sağ olmak zorunda mı? Sol islam olmaz mı?” gibi tartışmalar yaptılar. Sosyalistlerin yükselen prestijlerini ve ideolojik etkilerini “islam”a kanalize etme girişimlerinde bulundular. Bu koşullarda “kızıl” ve kitlesel 1 Mayıs daha bir önem kazanıyordu. Kutlamaların odağındaki İstanbul 1 Mayısının toplamında başardığı işte bu oldu.

Kitle katılımının ve coşkunun daha yüksek olabileceği, kortejlerden kitlelerin arayışlarını kapsayacak sloganların yükselmesi gerektiği, bunun yerine içe dönük talep ve sloganların öne çıktığı, bütün kortejler bakımından disiplin sorunlarının yaşandığı gibi eleştiriler ayrıca vurgulanarak tablo tamamlanabilir. Kuşkusuz haklı olan bu eleştiriler her bakımdan çözülmeyi bekleyen sorunlara da işaret ediyor. Özellikle kitlelerdeki arayışın devrimci gruplarca ne oranda algılandığı, örgüt ve politikaların bu durumu ne denli gözettiği tartışmalıdır. Devrimci hareket bakımından bu alanda önemli sorunlar yaşandığı bir sabit olarak tespit edilmelidir. Örneğin 1 Mayıs hazırlık süreçlerinde ve alanda atılan sloganlardaki içe dönüklük bu zaafın göstergelerinden biri olarak belirtilmelidir.

Doğru Yolda!

Marksist leninist komünistler, geride kalan mücadele sürecinde denetlenebilir bir şekilde görülebileceği gibi, bu soruna karşı bilinçli ve iradi bir çözüm pratiği ortaya koymaya çalışıyorlar.

Rutini aşma, öncülükten önderliğe ulaşma perspektifiyle yürütülen bu çalışmalar kuşkusuz sancılı bir şekilde devam ediyor. Eylemin arındırıcı gücü ve pratiğin öğreticiliği bu alanda da bir kez daha sınanıyor. Marksist leninist komünistler kitlelerin önderi olmak için doğru yolda her türlü geri eğilime ve kitlelere güvensizliğe karşı mücadeleyle büyüyorlar.

Devrimci politikanın “an”daki ya da dönemsel hedef kitlesine hangi tür araçlarla ulaşabileceğini düşünmek, buna uyan yöntemler bulmak her komünist ve devrimcinin başlıca görevlerinden biridir. İşçi ve emekçilerin uyanmakta olan, harekete geçme eğilimindeki bölüklerinin yaşamlarına girmek, sınıf pozisyonlarının gerçeğini göstererek onları işin sahipleri haline getirmek söz konusu görevin kapsamındadır.

Sistematize edilmiş ve sürekliliği sağlanmış böylesi bir faaliyet olmadan işçi ve emekçileri kendi gelecekleri için mücadele eden gerçek kitleler haline getirmek olanaksızdır.

Her gün değişik türden ideolojik ve siyasal araçlarla düzenin egemenliğinin sürekliğine dair propaganda ve ajitasyona maruz kalan ezilenleri, başka bir dünyanın mümkün olduğuna, bunun için birleşerek mücadele etmek gerektiğine inandırmak, ancak istikrarlı bir politik ajitasyon ve propaganda çalışmasıyla başarılabilir. Bu bakımdan örneğin 1 Mayıs çalışmaları önemli bir olanak sunsa da özellikle devrimci çevrelerin bu işi yeterince başarabildikleri söylenemez. Kitlelerde hem yerel hem de uluslararası düzeyde sola ilgi ve sempati var. “Sol”un yükselmesinin nesnel koşulları var ama bu yeterince örgütsel ve somut bir gelişme olarak yansımıyor. Emperyalist savaşa ve işgale tepkiler var. Devletin işçi ve emekçilere dönük yeni hak gaspı ve saldırı girişimleri var. Kürt halkına saldırılar, parti kapatma girişimleri, Öcalan’a tecrit sürüyor. Yoksulluk, devlet terörü, ve zulüm devam ediyor.

Hal böyleyken ezilenleri emperyalist savaşa ve işgale karşı sokağa çıkarmaya çalışan, bu amaçla kahve konuşmaları, ev ziyaretleri yapan, bildiriler dağıtan, afişler asan, paneller, seminerler düzenleyen marksist leninist komünistler en azından sokağa çıkarabildikleri insan sayısına bakarak emeklerinin karşılığını yeterince alamamaktan yakınıyorlar. 1 Mayıs’ta da bir biçimde devam eden bu durum pek çok devrimci çevre tarafından da tartışma konusu yapılıyor, sorun masaya yatırılıyor.

Öncelikle tartışmanın nicelik sorununa indirgenmesinin sağlıksızlığına dikkat çekmek gerekiyor. Burada önemli olan işçi ve emekçileri kendileri için, Amerikan emperyalizmine ve onun işbirlikçilerine karşı bir şeyler yapabileceklerine inandırmaktır. Yani onlarda bir hareket eğilimi ve pratiği yaratmaktır. “Halkın yüzde 94’ü savaşa karşı, öyleyse bütün savaş karşıtı mitingler kalabalık geçer” ya da “işçi ve emekçiler yoksulluktan kurtulmak istiyor, öyleyse bu taleplerin dillendirileceği 1 Mayıs kortejimiz kitlesel olur” diye düşünmek düz ve yanlış bir mantıktır. Çünkü bu bir eğilimi yansıtsa da henüz eyleme dönüşmemiştir. Önemli ölçüde örgütsüzdür. Ve işte kritik nokta burasıdır, ya da kavranacak halka budur. Kitlelerin örgütsüzlüğü ve örgütlenme zorunluluğu... Konunun anlaşılması için biraz daha örnekleyerek devam edebiliriz:

İlk günlerde örneğin savaşa ve işgale karşı yapılan ve onlu, yüzlü katılımlarla gerçekleşen eylemlerin yerini binlere, onbinlere bırakması bu eğilimin eyleme doğru değiştiğini gösteriyordu. Çünkü yürütülen aydınlatma faaliyetlerinin de katkısıyla hem gerçekler daha bariz bir şekilde ortaya çıkıyor, hem de nispeten faaliyetin örgütlülük düzeyi gelişiyordu. Dünya çapında büyüyen eylemlerin verdiği moral etkiyi de ayrıca vurgulamak gerekir. Geride kalan dönemde emperyalist savaşa karşı yapılan en etkin eylem olan 1 Mart Ankara mitinginin analizi bu konuda önemli veriler sunuyor. Özellikle 15 Şubat’ta yapılan ve milyonların katıldığı dünya çapındaki eylemden sonra toplumun öncelikle az çok örgütlü bölükleri sokağa çıkmaya yönelmişti. Örneğin bu eylemin en büyük katılımcısı olan KESK, tabanından yoğun basınç görene kadar Ankara eylemine sınırlı katılacağını açıklamıştı. 15 Şubat’ın ve tabanın etkisi nedeniyle 1 Mart mitingi için daha aktif rol alan KESK’in ve Ankara’ya giden kitlelerin en ayırıcı özelliği örgütlülükleri... Daha sonraki savaş karşıtı eylemlerin de, son görkemli 1 Mayıs gösterilerinin de işaret ettiği aynı kavrama geliyoruz şimdi.

Evet, Sihirli Kavram Bu, Örgüt!

İşte “Yüzde 94’ü savaşa karşı olan halkın” tepkisini daha aktif bir şekilde gösterememesinin en önemli sebeplerinden biri de bu; örgütsüzlük!

İşte yoksulluğa da, işçi kıyımına da, 1475 kölelik yasasına da, sömürü ve zulme de karşı olan milyonların harekete geçememesinin de en önemli sebebi bu; örgütsüzlük!

Dağıtılan binlerce bildiri, yapılan kahve, sokak, ev ajitasyonları elbette ki toplumun bilincinde uyandırıcı, değiştirici sonuçlar yaratıyor. Ancak eğer bunları toplayacak örgütlülükleriniz yoksa bu etki somut bir güce dönüşmez. Dolayısıyla eylemlere katılan insan sayısının tartışıldığı her durumda, örgütlülük düzeyi de sorgulanmalıdır. Nitekim 2003 1 Mayısının aynasından da aynı görüntü yansımış, örgütlülüğün geliştiği, ilişkilerin sistematize olduğu her yerde belli bir gelişme olduğu görülmüştür.

Örgütlülük düzeyinin en somut göstergesi işlerin ne oranda planlandığı ve ne kadar insana az çok sistemli iş-görev verildiğidir. Etki sahasındaki her insana verecek işi vardır komünistlerin. Kitlelere ve kendine güven duymakla başlar her şey. Bu anlamda her işi kendi sınırlı güçleri üzerinde toplamak iyi bir örgütçülük pratiği değildir.

Yoğunlaşmış ve iyi örgütlenmiş bir çalışma ile binlerce insanı sokaklara çıkarmak, örneğin onları dünya çapında emperyalist savaşa karşı yükseltilecek bir insanlık barikatının parçası yaparak harekete geçirmek, ya da egemen sınıflara karşı kitlesel bir güç gösterisinde bulunmak tamamen olanaklıdır.

1 Mayıs’ın Gücü!

1 Mayıslar işçi ve emekçilerin birlik mücadele ve dayanışma günü olarak kitlesellikleri, verdikleri mesajlar ve katılımın hangi güçler üzerinden olduğu gibi konular açısından önemlidirler. Türkiye ve Kürdistan topraklarında emek ve sermayenin, devrim ve karşı devrimin karşı karşıya geldikleri günler olarak 1 Mayıslar açık ya da gizli bir irade çarpışmasıdır, aynı zamanda. Tam da bu nedenle işçi ve emekçiler adına siyaset yaptığını iddia eden herkesin hazırlıklarının da buna göre olması gerekmektedir. İşçi sınıfıyla arası giderek açılan ve pek çoğu tabela örgütü haline gelen sendikaların pozisyonu da her 1 Mayıs’ta tartışılır. İşçi sınıfı adına konuşma hakkını herkesten çok kendinde gören burjuva ve reformist sendikacılar iş 1 Mayıs hazırlıklarına geldiğinde geçiştirici ve yasak savmacıdırlar. Son yıllarda giderek bu cephenin 1 Mayıs katılımları düşmektedir. 2003 1 Mayısında da onlar açısından kayda değer bir değişiklikten söz edilemez. Durumu değiştiren en önemli gelişme İstanbul Sendikalar Birliği’nin girişimidir. Bu sayededir ki sendikalı işçilerin bu yılki katılımı geçen yılın üstündedir. Ve sendika ağalığına karşı mücadele perspektifi bakımından bu durum ve gelişme önemlidir.

Gerek 1475 kölelik gerekse Personel Rejimi yasalarına karşı duyulan öfke, gerek nemaların gasp edilme girişimleri ve gerekse iş güvencesine karşı sermaye ve devletin gösterdiği direnç ve nihayet özelleştirmelerle binlerce işçinin kapı önüne konulacağı gerçeği işçileri daha duyarlı hale getirmişti. Buna rağmen bu duyarlılık ve tepki eğilimi sendika ağa ve bürokratlarının engeliyle karşılaştı. Bunun aşıla- bildiği her yerde işçi ve emekçiler aktif ve görece kitlesel katıldılar 1 Mayıs’a. Ya sendika pankartları altında ya da kendilerine bu kanalı açan parti ve örgütlerle birlikte.

Daha İleri Adımlar

Üç kapı üç kilit kampanyasından başlayarak yönünü içten dışa doğru çevirmeye başlayan Marksist leninist komünistler bu perspektiflerini seçimler ve emperyalist savaş karşıtı mücadeleleriyle pekiştirdiler. Tam da bu anlamda öncü partiden önder partiye geçiş görevinin önemli kavşağı olarak yaklaştılar 1 Mayıs hazırlıklarına. Özel örgütlenmeler yaratarak, gerektiği yerde gerektiği kadar materyal hazırlayarak çalışmalara başladılar. Daha alt ilişkilerin örgütlenip harekete geçirilmesi önde duran amaç ve çabanın merkezi oldu. Bu konuda alışkanlıkların gücüyle dövüşmek gerekti. Parti tarzında sürekliliğin sağlanması için her politik gelişmenin ve kampanyanın değerlendirilmesi gerekmektedir. 1 Mayıs hazırlıkları bu anlamda geliştirici ve öğretici oldu. Yaratıcı araç ve biçimler bu hazırlık sürecinde de öne çıktı. Bildiri dağıtımları yüz yüze yapılan tartışmalar biçiminde örgütlendi. Atölyelerde iş durdurularak konuşmalar yapıldı. Dolmuşlarda, servislerde bildiriler dağıtıldı. Çıkarılan onbinlerce davetiyeyle yüz yüze diyalogun önü açıldı. Binlerce ev ziyaret edildi. Afişler, özel sayılardan oluşan materyallere yaygın biçimde pankartlar eklendi. Örneğin İstanbul’da 100 pankart şehrin en merkezi yerlerine ve emekçi semtlerine asıldı. Meşru tarzda yapılan bu etkinlik ilgi ve sempati yarattı. Malatya’da hazırlık çalışmasının bir parçası olarak 1475 kölelik yasasına karşı imza kampanyası başlatıldı. Bursa’da sokakta fiili şenlikler yapıldı. Ankara’da geceler örgütlendi.

Bütün bu çabalar aynı zamanda alana taşınacak en geniş kitle katılımını da hedeflemekteydi. Bu anlamda bütün alanlarda geçen yılı aşan bir gelişme olmakla birlikte hazırlık ve emeğin tam karşılığının alındığını söylemek yanlış olur. Hazırlık süreci ve 1 Mayıs günü bir bütün olarak ele alındığında çalışmaların yönü olumlu ve umut vericidir. Rehavete kapılmaksızın emek yoğunluklu bir çalışmayla önder partiye geçiş yürüyüşü sürdürülecektir. Öncü partiden önder partiye perspektifinin yaşam bulması için daha çok emek, daha çok irade ve daha çok örgüt bilinciyle davranmak 2 Mayıs planının gereği ve talimatıdır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi