Sayı 16 / Mayıs-Haziran 1998

Proleter Doğrultu’nun 16. sayısıyla okurlarımıza yeniden merhaba diyoruz. Dergimiz bir süre daha iki aylık bir periyodla, ama bu kez düzenli olarak yayınlanmaya devam edecektir. Dergimiz, çıktığı ayın ilk haftasında okurların elinde olacak.

"Bir Geleneğin Eleştirisi" makalemizde, Şefik Hüsnü'den günümüze uzanan süreçte belli başlı revizyonist çevrelerin ordu sorunundaki oportünist, burjuva liberal yanılsamaları ele alınmaktadır. Benzer yanılsamalar günümüzde de değişik biçimlerde sürdürülmektedir. Genç devrimcilerin, bu oportünist ve revizyonist yaklaşımların tarihsel köklerini ve evrimini bilmeleri bakımından yazı özellikle önemlidir. Ordu sorununda değişik revizyonist çevrelerde bugün de sürdürülen benzer yanılsamaları ise ayrıca ele alarak yazıyı sürdürmeye devam edeceğiz.

12 Mart askeri darbesinin ardından, Türkiye sol hareketi içinde yer alan bir dizi odağın yaptığı oportünist değerlendirmeler temellerini TKP revizyonizminin attığı sol kemalist ve Menşevik bakış açısıyla uyum içinde oldu. 1960’lı yıllarda belli bir kitleselliğe ulaşmış, ama her zaman parlamenter oportünizmin temsilcisi olmuş olan Türkiye İşçi Partisi’nin önderliği, askeri darbe tehlikesinin yoğunlaştığı 1971 başlarında yayımladığı bir bildiride şöyle diyordu:

“Ordu, devletin tarafsız gücü olacaksa, işçi ve emekçi sınıflar ile burjuvazi arasındaki mücadeleye karışmaması, taraf tutmaması ve sadece yurt savunması ile ilgilenmesi gerekir (TİP Genel Yönetim Kurulu Bildirisi, Şubat 1971. Hikmet Kıvılcımlı’nın Burjuva Ordu ve Devlet Teorisinin Eleştirisi, s. 15) Aynı partinin genel başkanı Behice Boran, generallerin, başında Demirel’in bulunduğu AP hükümetine verdiği 12 Mart muhtırasını duyduktan sonra basına verdiği demeçte ordudan beklentilerini şu sözlerle dile getirecekti:

Bir ülkenin iç ve dış politikası ayrılmaz bir bütünün, diyalektik birliğin ifadesidir. Bu diyalektik birliğin nesnel temelini, hakim sınıfın ekonomi eksenli çıkarları belirler. Ekonomi eksenli çıkarlar da iç ve dış politikanın karakterini belirlerler. İç politikanın aksine dış politik çıkarlar, söz konusu devletin gücüne, mevcut enternasyonal koşullara, somut ve tarihsel güç dengelerine bağlı olarak gerçekleştirilir veya gerçekleştirilmesi bu faktörler tarafından etkilenir.

Kapitalizm koşullarında devletsel bağımsızlık, her koşul altında dış politikada bağımsızlık anlamına gelmez. Çağımız, emperyalizm çağıdır ve bu çağda kapitalizmde iki türden dış politika söz konusudur; emperyalist devletin dış politikası ve emperyalizme bağımlı, yeni sömürge devletlerin dış politikası (ulusal bağımsızlık sonucu elde edilen ve kapitalist sistemi aşmayan devletsel bağımsızlık geçicidir).

Partinin siyasal çizgisinin uygulanmasında, örgütlenme ve çalışma yöntemleri sorunlarında sık sık ifade edilen “nitelikli ve yetkin kadro ihtiyacı”, kadro politikasının geliştirilmesi ve derinleştirilmesi görevini dayatır. Genç ve gelişmekte olan Marksist Leninist Komünist Parti’nin inşa sürecinde kadro ve örgüt sorunlarının varlığı doğal ve kaçınılmazdır. Siyasal aktivite, atılım ve yönlendirme alanında geliştirdiğimiz ilerletici gelenek, tecrübe ve deneyleri; yeni süreçte yeni biçimlerle ve daha üst düzeyde etkin kılmak; “Öncü Partiden Önder Partiye” sloganının anlamı, içeriği ve hedefine uygun bir düşünüş, örgütlenme ve pratik duruşu sağlamak için kadrolaşma sorunlarını çözmek acil ve yakıcı bir görev oluyor. Parti bu sorunları aşarak gelişecek, tarihsel ve siyasal misyonunu yerine getirecektir.

Kuzey-Güney çelişmesini, günümüzde, emperyalist sistemin temel çelişkisi olarak ele alıp, teorisini bunun üzerine kuran pek çok uluslararası ve iç akım var. Bunlar görece antiemperyalist sol aydınlardan, sınıf işbirlikçisi reformist, revizyonist, sosyal demokrat akımlar ve hatta bazı gerici akımlara kadar uzanan bir yelpazeyi oluşturuyorlar.

Geçmişte reformist burjuva aydınlar nasıl ki emperyalizm ile ezilen halklar arasındaki temel çelişkiyi, her türden sınıf işbirlikçisi tezleri benimsetmek için kullanıyorlardıysa, sonraki süreçte üç dünya teoricileri ve günümüzdeki Kuzey-Güney teoricileri de benzer şeyi daha kaba ve pervasızca yapıyorlar.

1- Kapitalist Birikimin Genel Yasası Ve İşçi Sınıfının Durumu

Kapitalist Birikimin Genel Yasasının Anlamı

Kari Marks, Kapital’in birinci cildinde kapitalist birikimin genel veya da mutlak yasasını şöyle formüle eder.

“Toplumsal zenginlik, işleyen sermaye, bu sermayenin hacmi ve enerjisi ve dolayısıyla proletaryanın mutlak kitlesi ve işinin üretkenliği ne kadar büyük olursa, yedek sanayi ordusu da o kadar büyük olur. Sermayenin gelişme gücü gibi mevcut işgücü de aynı nedenler vasıtasıyla gelişir. Bundan dolayı sanayi yedek ordusunun görece büyüklüğü, zenginliğin gücüne göre (onunla birlikte -PD) artar. Anıcı bu yedek ordunun faal orduya oranı ne kadar büyükse, sefaleti, çalışma sırasında katlandığı ıstırapla ters orantılı olan toplam artı-nüfusun kitlesi de o kadar büyük olur. Nihayet, işçi sınıfının düşkünler tabakası ile yedek sanayi ordusu ne kadar yoğun olursa, resmi yoksulluk da o kadar yaygın olur. Bu, kapitalist birikimin mutlak, genel yasasıdır.” (Aç. Marks, Marks-Engels Toplu Eserler, C. 23, Kapital C. I, s. 673-674, Alm.)

Bu yazımızda devletin resmi verilerine dayanarak imalat sanayiinde işçilerin ücretlerini, kapitalistlerin karlarını, artı değer ve kar oranlarını hesaplayacağız. Dönem olarak 1950-1991 arasını ele alıyoruz. Kaynak olarak "TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü"nün "İstatistiki Göstergeler 1923-1992" yayınını (1994) esas aldık.

Veriler, tam sonucu vermeye uygun değil. Ama bu, bunlara dayanarak bazı sonuçların çıkartılmayacağı anlamına da gelmez. İstatistiki verilerde "çıktı" olarak belirtilen değerleri bir yıllık toplam üretim değeri olarak veya toplam meta değeri olarak aldık. Buna m diyoruz. "Girdi" olarak verilen değerleri, değişmeyen sermaye olarak aldık buna s diyoruz. Girdiden kastedilen, hammadde, malzeme, yakıt ve enerjidir. Bütün bunlar s'nin bir bölümünü oluştururlar. S'ye makinaların, binaların (sabit sermaye) eskime payları da girer. Bunların değerleri üretilen metaya parça parça aktarılır. Ama bu son belirttiklerimizi elimizdeki kaynaklarda bulmak imkansız. Bundan dolayı hesaplamalarımızda makinaların, binaların eskime payları yer almamakta. Bu da s'nin hacmini küçültmektedir.

E Yayınlarının bu yıl ikinci baskısını yaptığı, “Önce Kadınları Vurun” kitabının bu sıralar oldukça revaçta olduğu biliniyor. Gazeteci Eileen Mac Donald’ın kitabı, 1960’ların sonundan başlamak üzere bir dönemin ulusal kurtuluş ve devrimci savaşımlarında yer alan kadınlarla yapılmış ve yaşamlarının bir dönemini sorgulayan/sorgulatan söyleşileri kapsıyor. Ekim ayında da Pazartesici feministler, dünkü süreçte tanınan, bilinen kimi siyasi kimlik sahibi kadını ele alan yazılar yayınladılar.

Proleter Doğrultu, bu sayısından başlayarak, gerek ülkemiz ve gerekse dünya komünist ve devrimci hareketinin geçmişine ilişkin değişik belgeleri okurlarına sunmaya çalışacak. Burjuvazinin ve emperyalizmin, proletarya ve halklara ve onların devrimci öncülerine karşı yürüttüğü savaşımda kullandığı en gözde silahlardan biri de onların kolektif devrimci belleğinin silinmesi, bunun olanaklı olmadığı durumlarda ise -revizyonist bağlaşıklarının da yardımıyla- çarpıtılması ve bozulması olmuştur. Gerek tek tek ülkelerde ve gerekse dünya ölçeğinde komünist hareketin güçsüzlüğü ve 1950'lerin ikinci yarısından bu yana yaşadığı dağılma ve tasfiye süreci, bu kolektif devrimci belleğin daha da zayıflamasında son derece önemli bir rol oynamıştır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi