Sayı 10 / Mayıs-Haziran 1997

Yeni bir sayı ile yine birlikteyiz.

İstenen hızda olmasa da değişik teorik-politik sorunların devrimci analizlerini siz okurlarımıza ulaştırmaya çalışıyoruz.

Bu sayıdaki birinci yazımızda, egemen sömürücü sınıfların devlet yapısının en önemli temel kurumu olan ordu ele alınıyor. Yazı, Türkiye'de özel olarak devlet yapısının ordu öğesinin siyasetteki ağırlığını açığa çıkarıyor. Susurluk'tan bu yana artık gizlenemez hale gelen siyasal gerçekler ve yeni olgular ele alınarak ordunun burjuva siyasetinin ve kontrgerilla cumhuriyetinin merkezinde olduğu, bir kez daha olgusal olarak kanıtlanıyor.

Meclis Ve Partiler İncir Yaprağı

Türk burjuvazisi, Türk egemen sınıfları, sömürgeci faşist diktatörlük sistemin ideologları, politik sözcüleri, diplomalı uşakları Türkiye'nin "demokratik" bir ülke olduğu sahte ve demagojik iddiasını durmaksızın ve yüksek perdeden söyleye gelirler. Seçimlerin, parlamentonun, partilerin varlığını söz konusu demagojinin kanıtı olarak sunarlar. Oysa 1946'dan beri süregelen seçimler, parlamento ve çok partililik her zaman için gerici ve faşist diktatörlüğe "demokratik" bir görüntü vermek amacıyla kullanılagelmiş iğreti bir maskeden başka bir şey olmamıştır. Türkiye'nin gerçek yöneticileri emperyalist tekeller, çok uluslu şirketler, Amerikan emperyalizmi, yerli holdingler ve askeri kliktir. Düzen ve diktatörlük adına alınan kararlar mecliste sadece onaylanmaktadır. Meclis, göstermelik bir kurumdur. Meclis, seçimler, çok partililik 1946 yılından beri oynanagelen ve gerçekte işçi sınıfını, halkları dışlayan "demokrasi" komedisinin paydalarıdır. Üstelik özellikle 1960'lardan bu yana geçen tarihsel kesitte gerçekleştirilen askeri darbelerle, ordunun artagelen siyasal ağırlığıyla burjuva seçimlerin, partilerin, meclisin rolü giderek etkisizleşmiş, biçimselliği bile tartışılır hale gelmiştir. 12 Eylül askeri faşist darbesiyle açılan yenilgi ve gericilik döneminde faşizm ve sermayenin şekillendirdiği 12 Eylülcü faşist politik rejimle, bu olgu, daha açık, daha çarpıcı gözler önüne serilmiştir.

Tarımda Sosyalizmin Gelişmesi-Tarımın Sosyalist Şekillenmesinde Sovyetik Yöntem

SSCB'de sosyalist sanayileşme, tarımda köklü dönüşümün; Ekim devriminden ve sosyalist sanayileşme devriminden sonra üçüncü bir devrimin; tarımda sosyalist altüst oluşun temellerini atıyordu. Sosyalist sanayileşme, küçük, dağınık köylü ekonomilerinin gönüllü birlik anlayışı çerçevesinde sosyalist kolektif ekonomilerde bir araya getirilmelerinin ön koşuluydu. Böylelikle; sosyalist kolektif ekonomilerin kurulmasıyla kulakların (zengin köylüler) sınıf olarak tasfiye edilmelerinin de ön koşulu hazırlanmış oluyordu. Sovyet ülkesi tarımında devrimden sonra doğan ve giderek güçlenen yeni üretim ilişkileri, kırsal alanda sosyalist üretim ilişkilerinin gelişmesini ve giderek hakim olmasını zorunlu ve mümkün kılıyorlardı.

Kapitalist Toplumda Sınıflar Ve Türkiye Gerçeği

1- Kapitalist Toplumun Yapısını Karakterize Eden Temel Sınıflar: Burjuvazi, Toprak Sahipleri ve Proletarya

1.1. Genel olarak

Bu yazımızda genel olarak sınıfları ele alarak kapitalist toplumun sosyal yapısını şekillendirmiş/modelleştirmiş olacağız. Bunun için yukarıda belirtilen temel sınıfların yanı sıra, ara tabakaları da ele alacağız. Böylelikle kapitalist toplumda bütün sosyal sınıflar ve tabakaları, toplumun sosyal yapısındaki yerleriyle belirlemeye çalışacağız. Bu, görünüşte, sınıfların ve sosyal tabakaların toplumdaki önemlerine göre birer sıralanması, tasnif edilmesi gibi görünmesine rağmen, oldukça karmaşık bir yapıdır. Karmaşıklığın nedeni, toplumun katıksız, safi olmamasıdır. Yani her ne kadar kapitalist üretim ilişkilerinin sonucu olan sosyal sınıf ve tabakaları esas alıyorsak da kapitalist toplum, salt bu üretim ilişkilerinden kaynaklanan sosyal sınıf ve tabakalardan oluşmamaktadır. Buna göre, kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinden de kaynaklanan sosyal sınıf ve tabakaları hesaba katmak zorundayız. Bu zorunluluk, Türkiye gibi, kapitalizme özgü olan ilişkilerle kapitalizme özgü olmayan ilişkilerin karmaşık bir görünüm arz ettiği ülkelerde daha da gerekli olmaktadır.

"Hala bunları mı tartışıyoruz" denilecek türden duygularla, okuduğumuz "Partizan Sesi"nin "sosyo-ekonomik yapı" tahlillerinin güncel pek bir "kıymet-i harbiyesi" olmayabilir. Ne var ki yöntemdeki antimarksizm, devrimci hareketin aşması gereken temel bir zaafını oluşturuyor. Tartışmamızı anlamlı kılan da bu. Bir önceki yazımızda ilk bölümü yayınladığımız Türkiye'de Toplumsal Sınıfların Analizi" aynı zamanda bu türden anlayışlara karşı marksizm-leninizm cephesinden verilen bir mücadele anlamına geliyor.

"Partizan Gençlik" sayı 17'de; "Partizan Sesi" sayı 47, 48, 52 ve 53'te (Ekim 1996-Ocak 1997 arası) "Feodalizm-Kapitalizm Bağlamında Yarı-Feodal Sistemin İrdelenmesi" adını taşıyan makaleler yayınlandı. Bu yazıda ele alınan konuların, daha ziyade yorumların her biri marksist teoriye bir "meydan okuma"nın açık ifadesi. Bu meydan okuyuşu ayrıntılarıyla kısa bir yazı çerçevesinde ele almak olanaksız. Ayrıntıları ele almayı gereksiz kılmak için bu yazıda temel olan birkaç görüşü ele alacağız, bazı yanlışlıklara da değinmekle yetineceğiz. Marksizmin nasıl katledildiğini, marksist teorinin nasıl antimarksist bir teoriye dönüştürüldüğünü öğrenmek isteyenler için söz konusu yazıların bizim bu yazımızda karşılaştırmalı okunmasını salık veririz.

Bolşevik Partinin Örgütleyicisi Olarak Lenin

Yukarıda da kısmen belirttiğimiz iki olguyu; gelişme şartlarını göz önünde tutalım:

Kapitalist üretim biçimi en erken olarak bazı Avrupa ülkelerinde (İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya) gelişmişti. Bu gelişmenin sonucu olarak bu ülkelerde oluşan işçi sınıfı da giderek bilinçli sınıfsal örgütlenmesini kurmaya başlamış ve bu örgütlenmelerle burjuvaziye, kapitalist sınıfa karşı mücadelesini yükseltmişti. Bu ülkelerde legal işçi dernekleri ve sendikalar kurma şartları vardı. Bu türden örgütlenmeler güçlü işçi partilerinin doğmasına çıkış noktasını oluşturuyorlardı. Bu partiler; süreç içinde reformist ve revizyonist önderler eliyle legalizmin batağına düşürülmüş, legal mücadelenin ötesinde mücadele anlayışına yabancılaşmışlardı. Aynı şekilde işçi sınıfının mücadelesi reformlar uğruna mücadele, sendikal ve parlamentarist mücadele formuna indirgenmişti. Daha açıkçası; 19. yüzyılın sonundan itibaren II. Enternasyonal içinde baş gösteren revizyonizm, bu partileri tamamıyla burjuvazinin kuyruğuna takmayı, işçi sınıfını burjuvazinin yedek gücü haline getirmeyi amaçlıyordu ve önemli ölçüde de bu yola sokulmuşlardı.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi