Sayı 2 / Ağustos-Eylül 1995

(TDKP ve TİKB Eleştirisi)

Grupçuluk Uğruna Kaçak Dövüş

Birlik Kongresi belgelerinin bildirdiği gibi; Türkiye'de komünist hareket MLKP-K, TKP/ML YİÖ, TİKB, TDKP olmak üzere belli başlı birkaç örgütten oluşmaktadır. Komünist gruplar arasında temel ya da tali bir dizi konuda düşünce ve yönelim farklılıkları bulunuyor. Ve yine son dönemde TDKP ve TİKB'nin, MLKP-K'ya yönelttiği ve yoğunlaşarak artan hırçın bir ideolojik mücadele sürüyor. Tüketilen kağıt, kalem ve nefes niceliğinden ayrı olarak, esasen ayrılıklar içerisinde en önemli yeri tutanın ve dolayısıyla ideolojik mücadelenin en önemli ve önde gelen konusunun da komünistlerin birliği sorunu olduğu bizce açıktır. Taraflar arasında ideolojik mücadelenin doğrudan doğruya komünist hareketin kimlerden oluştuğu ve komünistlerin tek bir öncü parti olarak örgütsel birliği üzerinde yoğunlaşmıyor görünmesi (görünümü), kimseyi yanıltmamalıdır. Üzerinde fırtınanın koptuğu asıl sorun budur ve özünde bütün diğer eleştiri, tartışma ve polemikler, bu sorun etrafında dönmektedir.

Burada temsil edilen partiler ve örgütler, uluslararası komünist hareketin kurulması ya da yeniden kurulması konusunda düşünce birliğine varmaya ve birleşmeye çağrılmakta ve onlardan böyle davranmaları beklenmektedir. Bu projenin temelleri; 20 Nisan 1992 tarihli 'Pyongyang Deklarasyonu', PTB (Belçika Emek Partisi)'nin 2 Mayıs 1993 tarihli 'Uluslararası Komünist Hareketin Birliği İçin Yedi Öneri'si ve 3 Mayıs 1994 tarihli 'Uluslararası Komünist Hareketin Birliği İçin Yedi Öneri'si gibi belgelerinde ortaya konmuş bulunuyor. Değişik parti ve örgütlerin bu ve benzer belgeleri ve açıklamalarında dile getirilen görüşleri şöyle özetleyebiliriz:

Bundan 16 yıl önce, ABD emperyalizminin yakın bağlaşığı ve güçlü bölgesel jandarması olan Şah rejimi, İran halkının görkemli direniş ve ayaklanması karşısında adeta kumdan yapılmış bir şato gibi çökmüştü. Sosyo-ekonomik yapısının ve gelişme düzeyinin ve yakın geçmişteki siyasal evriminin karakteristikleri Türkiye ile önemli benzerlikler gösteren, ülkemize komşu olmasının yanısıra, önemli bir Kürt ve Türk halk kitlesi barındıran* İran'daki önemli siyasal gelişme ve altüst oluşların Türkiye proletaryası ve halklarını yakından ilgilendirmesi gerektiği tartışma götürmez. Bütün bunlara karşın, 1979 Şubat Devrimi'nin ve onu izleyen gelişmelerin, Türkiye devrimci hareketinin literatüründe fazlaca bir yer tutmamış olması, İran Devrimi'nin deneyimlerinin sistematik ve eleştirel bir incelemeden geçirilmemiş olması çok önemli bir eksikliktir. Burada bunun nedenlerine girmeyeceğiz; ancak bunun Türkiye devrimci hareketinde ve onun çeşitli bileşenlerinde gözlenen aşırı içe dönüklükle olduğu gibi, kökü derinlerde olan dogmatist ve şematist yaklaşımlarla da ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu yazıya gelince, o, İran Devrimi'nin kapsamlı ve detaylı bir incelemesini yapma ve dolayısıyla bu alanda varolan önemli boşluğu doldurma savını taşımıyor. Burada amaçlanan, daha çok, genel bir bilgilendirme, çok kaba çizgilerle de olsa bazı vargılara ulaşma ve duyarlı okuru konuya daha fazla eğilmesi için yüreklendirmedir.

Özelleştirme, devlet mülkiyetinde olan üretim araçlarının veya işletmelerin özel kapitalist mülkiyete dönüştürülmesidir. Genellikle modern teknolojiyle donatılmış, ve yüksek kar getiren devlet işletmeleri özelleştirilir. Bu işletmeler ya halktan toplanan vergilerle inşa edilmişlerdir ya da daha önceleri millileştirilmişlerdir. Özelleştirmede esas olan, işletmelerin tekellere çok ucuza satılmalarak; peşkeş çekilmeleridir. Böylelikle tekeller, devlet işletmesini satın alırken de emekçilerin sırtından biraz daha zenginleşmiş olurlar. Dünyanın hiçbir yerinde devlet işletmelerinin gerçek fiyatı ödenerek özelleştirildiği görülmemiştir.

Teorik Yaklaşım

Kapitalizmde eşit olmayan ekonomik ve siyasi gelişmenin emperyalizmde daha da şiddetlendiği Lenin tarafından keşfedilmiş ve bilimsel olarak temellendirilmiştir. Bu yasa Stalin tarafından bütün yönleriyle açıklanmış ve onun işlerliği, kapitalizmin çürüyüşünün en önemli faktörlerinden birisi olarak gösterilmiştir.

"O'nun adı ve de eserleri yüzyıllar boyu yaşayacaktır!" F. Engels, bu sözleri, K. Marks'ın mezarı başında söylüyordu. O'nun, Marks için söylediği, kendisi için de geçerlidir. F. Engels'in adı ve de eserleri yüzyıllar boyu yaşayacaktır!

Lenin'e göre de "Engels, arkadaşı Karl Marks'tan sonra bütün uygar dünyada modern proletaryanın en önemli bilgini ve öğretmeniydi." (1)

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi