Seçimler Kürtler ve Kuzey Kürdistan

Konuya geçmeden önce bazı verileri ortaya koyalım. Şu tablo HDP oylarında önemli bir düşme yaşandığını gösteriyor. 2015’den bu yana yaklaşık olarak 1 milyon 250 bin oy kaybı anlamına geliyor bu. 2018’den bu yana Kürt seçmen sayısının 1,5 milyon arttığı göz önüne alınırsa oy kaybının neredeyse 3 milyona dayandığı söylenebilir.[1] TİP’in aldığı 940 bin oy eklense dahi oy kaybı yine de azımsanmayacak düzeydedir.

 HDP Oyları

7 Haziran 2015

6.057.506

%13,2

1 Kasım 2015

5.145.000

%10,76

24 Haziran 2018

5.886.309

%11,7

14 Mayıs 2023

4.803.774

%8,8

Kürtler ayrı bir ulus olarak tanımlanmadığı için Türkiye’de Kürtlerin nüfus içindeki oranı belirsiz. Yüzde 15’den 25’e kadar oran verenler var. Kendisini Kürt olarak tanımlamanın dahi cesaret gerektirdiği bir rejim altında yoğun bir asimilasyona tabi tutulan Kürtlerin Türkiye nüfusunun en az beşte birini oluşturduğu söylenebilir. Bu demektir ki her yüz seçmenin 20’si Kürt’tür. Bu 20 seçmenin 12-13’ü HDP’ye, geriye kalanın büyük çoğunluğu AKP’ye ve bir miktar da CHP’ye oy veriyor.[2]

Türkiye’deki sömürgeci devletin büyük şehirlerinde büyük bir Kürt nüfusu birikmiştir. İstanbul’da yaşayan Kürtlerin yarıdan fazlası HDP’ye oy vermektedir. Mersin ve Adana’da bu oran biraz daha yüksektir. HDP Batı’da yalnızca Kürtlerden değil ilerici Türklerden de oy almaktadır. 2018 seçimlerinde İstanbul’da yaklaşık olarak Yüzde 13 oyu vardı, bu oran 2023’de yüzde 8 civarında gerçekleşti. TİP yüzde 4 oy aldı. Buradan da görülüyor ki Kürt seçmenler YSP’de ısrar ederken Türk seçmenler önemli oranda TİP’e kaymıştır. Benzeri sonuçlar Adana, Mersin, İzmir için de gözlenebilir.

Dört Büyük Kürt Şehrinde (Diyarbakır, Mardin, Van, Urfa) Oy Yüzdelerindeki Değişim

 

HDP%

AKP%

CHP%

7 Haziran 2015

63

27,2

2,4

1 Kasım 2015

55

38,9

2,0

24 Haziran

52,4

34,7

2,7

14 Mayıs 2023

47,0

31,3

8,2

Yukarıdaki tabloda görülüyor ki HDP Dört büyük Kürt ilinde önemli bir oy kaybı yaşamış buna karşın CHP oylarını neredeyse üç buçuk kat arttırmıştır. Batı’da HDP’nin kaybı TİP’e, Kürt illerinde CHP’ye yazılmıştır.

Yukarıdaki veriler HDP’nin 7 Haziran’dan bu yana ciddi bir oy kaybı yaşadığını gösteriyor. 14 Mayıs seçim sonuçları oylardaki düşme hızının biraz daha arttığını ortaya koydu. Şimdi bunun nedenleri üzerinde kısaca duralım.

Sömürgeci faşist devletin saldırganlığı

7 Haziran seçimlerinde HDP, Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye’nin anti faşist hareketinin birliğinin bir sonucu olarak yüzde 13,2 oy oranına ulaştı. Burada devlet için asıl tehlike HDP’nin kazandığı milletvekili sayısı ya da AKP’nin hükümet kurma çoğunluğu elde edememesi değildi, ilerici Türklerle Kürtlerin anti sömürgeci ve anti faşist bir birlik sağlamış olmalarıydı. Bu birlik bozulmazsa burjuva Türk devlet egemenliğini tehdit edecek düzeye varabilirdi. Suruç ve Ankara Gar katliamları bu birliği dağıtmak için gerçekleştirildi.

2015’de başlayan faşist saldırı dalgası Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye’nin devrimci, anti faşist hareketi arasındaki bağları dinamitlemeyi, bu her iki cephenin kitle bağlarını koparmayı ve bu her iki cephenin öncü kuvvetlerini zindan ve imha siyaseti ile etkisizleştirmeyi hedefliyordu.

7 Haziran’ın ardından gerçekleşen bütün seçimler giderek artan bu sömürgeci-faşist baskı koşullarında gerçekleşti. Seçimler bu durum göz ardı edilerek değerlendirilemez. Katliamlar, tutuklamalar, gözaltılar sonucu on binlerce insan da sürgüne zorlandı. Bu koşullar altında öncülerden yoksun kalan Kürt halkının ve onun Türkiye’deki ilerici, devrimci bağlaşıklarının örgütsüzleştirilmesi amaçlandı.

14 Mayıs seçim sonuçları gösterdi ki sömürgeci devlet Kürt halkının ve anti faşist devrimci bağlaşıklarının iradesini bir ölçüde zayıflatmayı başarsa da kırmayı başaramamıştır. Devletin 8 yıl boyunca kesintisiz süren faşist saldırılarına karşın Kürt halkı partisinin seçim politikasının arkasında büyük oranda durmuştur.

Hiç kuşkusuz yaşanan oy kaybı sadece devletin saldırganlığıyla, seçim hileleri ile açıklanamaz. Yukarıdaki nesnel sebepler olsa bile öznel hatalara düşülmeseydi oy kaybı bu düzeyde olmayabilir, dahası sömürgeci faşist devlete esaslı bir şamar olabilecek düzeyde yüksek çıkabilirdi.

HDP’nin bir seçim partisi haline gelmesi: Eksen kayması

HDP, bir fiili meşru mücadele partisi olarak HDK’den doğdu. Ne var ki giderek parlamenter alana sıkıştı ve bir seçim partisi haline geldi. Onun bir seçim partisi haline gelmesi kitle bağlarını zayıflattı, sömürgeci faşist baskılarla mücadele kararlılığı ve azmi azalan kitlelere öncülük misyonunu köreltti. Bir seçim partisi haline geldikçe seçimler neredeyse her şey haline getirildi. Parlamentarizm ve burjuva siyaset tarzı (bazıları buna orta sınıf siyaseti diyor) etkisini arttırdı. Sokakla, işçi ve emekçi halk hareketi ile bağları zayıfladıkça parlamentarizmle, burjuva cephelerden biriyle bağlaşma arayışı öne çıktı. Eksen kaydı.

Bu eksen kaymasını sadece HDP yöneticilerine yüklemek haksızlık olur. KÖH’ün HDP’ye biçtiği rolün bu eksen kaymasında belirleyici olduğu açık. HDP’yi bir seçim ve diplomasi partisi olarak değerlendirme isteğinin kaçınılmaz sonucuydu bu eksen kayması.

HDP, iki burjuva egemen bloka karşı Türkiye halklarının bir üçüncü cephesini oluşturma hedefi ile siyaset arenasına çıktı. 7 Haziran seçimlerindeki başarısı bu siyasetin bir sonucuydu. 14 Mayıs seçimlerinde bu amaçtan uzaklaşıldı. 3. Cephenin güçlü bir çıkış yapma imkanlarının bir hayli biriktiği koşullarda CHP liderliğindeki 6’lı masa ile bir çeşit “kader birliği” yapması amaçtan kopmanın açık bir göstergesiydi. Bu, kendi gücüne, kitlelerdeki değişim arzusuna inancın kaybedilmesi demekti.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bağımsız aday çıkarmayarak tarihi bir fırsatı heba etti. Bağımsız aday çıkarmadaki amaç cumhurbaşkanlığını kazanmak değil, 3.cepheyi tahkim etmek olacaktı. Bağımsız aday çıkarmak yerine CHP liderliğindeki 6’lı masayı neredeyse faşizmden kurtuluşun bir basamağı olarak lanse etti. Program bir yana anti faşist bir söylemden dahi yoksun bu burjuva bloka bel bağlamak, bu blokun kazanması ile faşizmin kurumsallaşmasının durdurulacağını iddia etmek tam bir politik körlüktü.

Oy kaybının başta gelen öznel sebebi budur.

Bürokratizm Hastalığı

Halk meclisleri, kongreleri, konseyleri, forumlar HDK’nin ve HDP’nin can damarlarıydı. HDP’yi herhangi bir burjuva partinden ayırt edici kılan bu yapısıydı. HDP bir seçim partisi haline geldikçe bu can damarlarından koptu, kurudu. Bürokratizm hastalığı HDP’yi güçten düşürdü. Halka dayanmayan, halkı dinlemeyen, halkı hesaba katmayan, halkın politikaya katılmasını seçimlerde oy kullanmayla sınırlayan bir anlayış burjuva bürokratizmdir. Bu hastalık HDP’de git gide ağırlaştı.

HDP böyle bir hastalığa tutuldu ve bunun faturasını seçimlerde oy kaybıyla ödedi.

Denilebilir ki bütün bu kurumlaşmayı devlet dağıttı, doğrudur. Devlet halkın politikaya doğrudan katılmasına olanak tanıyan meclisleri, kongreleri vb. kapattı, yöneticilerini tutukladı. Sorun devletin bu saldırılarına yeni meclisler, kongreler, konseylerle yanıt vermemek, bürokratizmi benimsemektir.

TİP ve ayrı liste

HDP fikriyatının ayırt edici özelliği Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye’nin devrimci, anti faşist kuvvetlerinin mücadele birliğini sağlamaktı. HDP’yi oluşturan bileşenler tam da bunun ifadesiydi. Bu cepheyi genişletmek, yeni güçleri HDP’yle ittifaka zorlamak doğru bir politikaydı. Emek ve Özgürlük İttifakının kurulması bu bakımdan önemliydi.

Ne var ki TİP seçimlerde ittifak çatısı altında ama ayrı liste ile girmek istedi. HDP de bunu kabul etti. TİP neden ayrı liste ile girmek istedi? HDP’ye oy vermeyecek olanların oylarını almak istediğini ileri sürdü. HDP yöneticileri de buna inandı. TİP katıksız bir sosyal şoven politika izledi. HDP’ye sırtını dayayarak HDP’yi sırtından bıçakladı. HDP’ye oy veren anti faşist Türkler TİP’e kaydı. Ayrı listeyle seçime girmek EÖİ’ye bir kazanç sağlamadığı gibi HDP’ye oy veren anti faşist Türkleri HDP’den kopardı.

HDP yöneticileri TİP’in Batı’da güç kazanmasının önünü açtı. Böylece Türkiye demokratik hareketi güç kazanacaktı. Büyük bir yanılgı. Kürt’ten kaçan Türk devletine yanaşır. Türkiye’de değişmez gerçek budur. Türkiye halklarının ittifakını güçlendirmek yerine sosyal şoven TİP’i güçlendirmek kendi kendine çelme takmaktan başka bir sonuç vermezdi ve vermedi.

Bu yanlış politikanın en önemli sonucu oy kaybı değildir. Bu belki telafi edilebilir, en önemli sonucu Kürt halkında Türkiyeli ilericilere, onlarla ittifaka duyulan güvende muazzam bir erozyona neden olmasıdır; diğer yandan sosyalizm fikriyatına yakın Kürtlerin bir kısmının da TİP’e kaymasıdır.

Kürt ulusal taleplerinden uzaklaşmak

HDP Kürt ve Türk halklarının anti sömürgeci ve anti faşist taleplerinin mücadelesine öncülük eden bir parti olarak doğdu. 14 Mayıs seçimlerinde sanki Türkleri TİP’e bırakmış da kendisini Kürtlerle sınırlamış bir profil çizdi. Buna karşın Kürtlerin temel demokratik taleplerini dillendiren bir seçim çalışması da yapmadı. 6’lı masanın cumhurbaşkanı adayını şartsız desteklediğini açıkladı. Kürt ulusunun ilk elde çözülmesi gereken talepleri vardı, anadilde eğitim, tutsakların serbest bırakılması, kayyumlara son verilmesi, Rojava’ya saldırıların durdurulması gibi. Bunlar bir yana seçim çalışmasında HDP’nin programında yer alan yerel özerklik gibi konular da gündeme getirilmedi.

Kendini CHP ve 6’lı masaya angaje etmenin bir faturası olacaktı elbette. CHP ve 6’lı masayı ürkütmemek, zor durumda bırakmamak adına Kürt ulusal taleplerine duyarsızlık kabul edilemez. Kürt seçmen her şeye rağmen yine de HDP’ye oy verdi. Buna karşın gelecek seçimlerde Kürt ulusal taleplerini dillendiren başka partileri oy kayışı görülebilir.

Devletin HÜDAPAR siyaseti tam da bu amaca bağlanmıştır. HÜDAPAR’la bir yandan Kuzey Kürdistan’da gerçekleşen devrimci toplumsal altüst oluşun tersine çevrilmesi, gerici, islamist bir toplum fikriyatının yeniden egemen kılınması hedeflenmektedir, diğer yandan Kürt ve Türk halkaları arasındaki mücadele birliği dinamitlenmek istenmektedir.  “Devletin Kürdü” siyaseti HÜDAPAR’la yeni bir boyut kazanmaktadır. HDP’nin aynı zamanda Kürtlerin temsilcisi olduğu gerçeği kitlelerin zihninden silinmek istemektedir.

Bu özel savaş politikasına karşı HDP Kürt ulusal taleplerini her zamankinden daha fazla dillendirmezse gelecekteki oy kaybı daha da artacaktır.

Sosyal ve Sınıfsal Değişimi Iskalamak 

Yıllar

Sanayi, inşaat, ticaret, hizmet

Sanayi

Nüfus

2009

7.216.465

2.652.255

72.561.312

2023

14.606. 948

5.038.962

84.680.270

Artış oranı %

102

90

16,70

Yukardaki tablo Türkiye’nin sosyal ve sınıfsal tablosundaki değişimi göstermektedir. 2009 ve 2023 yılları arasında Türkiye nüfusu yüzde 16,70 artarken, sanayi, inşaat, ticaret ve hizmet alanında çalışanların sayısı yüzde 102 oranında artmıştır.

2009’da 17.754.093 olan kır nüfusu 2021’de 5.771.6742’ye düşmüş görünüyor. Oransal olarak da kır nüfusu 2009’da %24,5’dan 2021’de  %6,8’e düşmüştür. Buna karşılık kent nüfusu %75,5’dan %93,2’ye yükselmiştir[3].

Yukardaki tablo ve veriler Türkiye’nin sınıfsal ve sosyal yapısındaki değişimi çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. İşçileşmenin nüfusun artış oranının çok üstünde olduğu ve kırda yaşayanların sayısının hızla düştüğü kolayca gözlenebilir. Kentli ve emekçi bir nüfus vardır. Kürt illerinde de durum farklı değil. Kuzey Kürdistan’daki fark işsizlik oranının Türkiye ortalamasının iki katını aşmasıdır. Örneğin Diyarbakır ve Urfa’da resmi işsizlik oranı yüzde 25 seviyesindedir. Bu da gösteriyor ki bir yandan milyonlarca insan kentlere akıyor ama sermaye yatırımı yetersizliği nedeniyle büyük bir kesim işsiz kalmaktadır. Milyonlarca Kürt işsizlik ve ağır bir yoksulluğa mahkum edilmektedir.

Türkiye ve Kürdistan’ın emekçi sınıflarının talep ve özlemlerini politika konusu yapmayan ilerici bir partinin kitleleri sürükleme şansı giderek zayıflayacaktır. HDP eğer halklarımızın birleşik cephe partisi olacaksa bu gerçeği ıskalamamalıdır. 14 Mayıs seçimlerinde her iki ülke bakımından da emekçilerin taleplerinin yeterince gündemleştirildiği söylenemez.

Diğer yandan her iki ülkede de kadın istihdamında artış var. İşgücünün bu en ezilen kesiminin talepleri özel olarak gündem yapılmaz ve kadın özgürlük mücadelesinin temel başlıklarından biri haline getirilmezse emekçi sınıfların bu bölüğü ile bağlar güçlendirilemez. HDP bu bölüğün taleplerini de yeterince gündeme taşımamıştır.

Sınıfsal saflaşma

HDP, Kürtlerin ulusal taleplerini yükseltmelidir, ağır asimilasyon koşullarına rağmen yeni bir “Kürt uyanışı” yaşanmaktadır. Kürt dili, kültürü, tarihi üzerinde çalışan bir entelijansiya giderek daha çok yeşermektedir. Bu aynı zamanda yeni bir “Kürt milliyetçi” damarını da beslemektedir. Bu olumsuz değil aksine olumlu bir gelişmedir. Ezilen ulus milliyetçiliği anti sömürgeci temelde geliştikçe ilerici bir nitelik taşır. Ne var ki sömürgeci Türk devleti bu yeni uyanışı KÖH’nin  etkisini zayıflatmak, “devletin kürdü”nü güçlendirmek için kullanmaktadır. Önümüzdeki dönemde tam da bu temelde siyasi koruculaştırma çok daha belirginleşecektir.

Seçimlerde Kürt ulusal taleplerini dile getiren HAKPAR’ın aldığı 42.509 (%0,08) oya bakarak, hani nerede “Kürt uyanışı” denebilir. Bu tür bir değerlendirme yanılgılıdır, söz ve eylem birliğinden yoksun bu türden partilerin Kürtler nezdinde bir karşılığı yok.

Sömürgeci devlet ideolojik ve siyasi hamlelerle KÖH’nin kitle tabanını tasfiye etmek için faşist baskı ve saldırıların yan ısıra iki koldan harekete geçmiştir. Bunlardan biri HÜDAPAR üzerinden Kürt devriminin toplumsal kazanımlarını tahrip ederek, politik İslamı Kürdistan’da etkin kılmak, ikincisi de “Kürt iş insanları” eliyle yeni bir siyasi entegrasyon süreci başlatmaktır. Belediye başkanlığı seçimleri için Kürt patronlardan bazıları aday olmaya başladı. Bunlardan biri Yılmaz Üzeyiroğlu, Diyarbakır Belediye başkanlığı için adaylığını açıkladı. Sırada yenileri var. Van ve Mardin için de kimi isimler konuşulmaya başlandı. Bu yeni patronaların farkı kendilerini Kürt yurtseveri olarak tanıtmalarıdır.

KÖH ve onun eksenindeki partiler elbette anti sömürgeci Kürt orta burjuvazisini de kapsamalıdır, İşbirlikçi, devlet yanlısı olmayan orta burjuvazinin ulusal kurtuluş saflarına katılması ulusal kurtuluş mücadelesinin zorunlu bir gereğidir. Ne var ki Türkiye’nin kapitalistleşme düzeyinin artması ile birlikte, Türk burjuvazisine kıyasla zayıf olsa da giderek güçlenen bir Kürt burjuvazisi belirmektedir. Bu burjuvazi sermaye birikimini esas olarak Batı’da gerçekleştirmektedir. Bu burjuvazinin bazı temsilcileri politik liderliğe soyunmaktadır. Bu burjuvalar doğrudan ve açıktan sömürgeci devlet yanlısı olarak değil, Kürtlerin yurtsever burjuva temsilcisi olarak ortaya çıkmaktadır.

Görülüyor ki bir yandan politik İslamileştirme diğer yandan yoksulluk ve işsizlikle mahva sürüklenen kitlelere Kürt iş insanları ile el atma politikası yürürlüktedir. HDP ve Kürt yurtseverleri bu gerçeği yeterince hesaba katmazlarsa, emekçi sınıfların talep ve özlemleri ile ulusal kurtuluş mücadelesini doğru temelde birleştirmeyi başaramazlarsa kitle bağları daha da zayıflayacaktır. 2023’teki seçim sonuçları bu tehlikenin bir alarmıdır. Emekçi sınıf siyaseti orta sınıf siyasetini alt etmeli, onun üzerinde hegemonyasını inşa etmelidir. Kazandırıcı çizgi budur.

Sosyalist yurtseverlik için elverişli koşullar

14 ve 28 Mayıs seçimlerinde ESP’nin tutumunun ne kadar doğru, tutarlı bir siyaset olduğu ortaya çıktı. ESP seçim sürecinde kendisine yapılan bütün eleştirilere, tecrit edilme ve yalnızlaştırma çabalarına karşın üçüncü cephe siyasetinin tutarlı temsilcisi olmayı kararlılıkla sürdürdü. Bu tesadüf değil, onun sınıfsal ve Kürt ulusal kurtuluşçu siyasetinin, anti sömürgeci ve anti faşist duruşunun bir sonucudur.

Yalnızca Kuzey Kürdistan’da değil, Batı’da yaşayan Kürtler arasında da sosyalist yurtseverliğin nesnel toplumsal temeli giderek daha da güçlenmektedir. Devletin politik islamcılaştırma ve burjuva dejenerasyon siyasetine karşın, ulusal kurtuluşu sosyal kurtuluşla iç içe ele alan, sosyalizmi Kürt uyanışı ile birleştiren, emekçi sınıf siyasetini öne çıkaran sosyalist yurtsever bir çizgiye her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç vardır. 

Sosyalist yurtseverler şimdi daha büyük bir siyasi cesaretle siyasi öncü ve ideolojik odak olmak için kolları sıvamalı, tam da bu temelde örgütsel inşaya hız vermelidir.

Notlar

[1] Kürt Siyaseti İçin Hasar Tespit Raporu - REHA RUHAVİOĞLU (perspektif.online)

[2] Kürtler ve Seçim Siyaseti - Cuma Çiçek | Birikim Yayınları (birikimdergisi.com) 

[3] Türkiye demografisi - Vikipedi (wikipedia.org)

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi