Sayı 53 / Temmuz-Ağustos 2022

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu seçim güvenliğinin tehdit altında olduğuna dikkat çekmek için SADAT’ın kapısına gidip basın açıklaması yaptı. Kılıçdaroğlu’nun “Burada teröristler” dediği ve politik gündemin konusu yaptığı SADAT, son zamanların en önemli politik tartışma eksenlerinden birini oluşturuyor. Tartışmanın AKP-MHP  blokuyla CHP-İYİP arasında süregiden politik hegemonya mücadelesinin açık bir ifadesi olduğu kuşkusuzdur. SADAT tartışması verili iktidar mücadelesinin yeni vasatını ve aktörlerini dolaysız biçimde yansıtıyor. Bu tartışmanın diğer bir ayağında ise, Türk kontrgerilla yapısının mafya-çete kolu Sedat Peker gibi bileşenler duruyor. Devletin özel bir alanı olan kontrgerilla örgütlenmesi merkezli gelişen burjuva siyasal mücadele toplam tablosu, aynı zamanda bir ‘devlet krizi’ne işaret ediyor.

24 Şubat 2022’de Rusya Devlet Başkanı V. Putin’in “Ukrayna’nın askerden ve Nazizm’den arındırılması” amacıyla  “özel operasyon” adıyla başlattığı savaş devam etmektedir. Her ne kadar adı “özel operasyon” olsa da bu doğrudan emperyalist bir savaştır. Savaşan taraflardan biri Ukrayna olsa da aslında bu savaş ABD=NATO ile Rusya arasında bir savaştır. Nedenini her iki tarafın jeopolitik anlayışlarında aramak gerekir. Ukrayna, Amerikan emperyalizminin kendi çıkarı için sahaya sürdüğü piyondan öte bir şey değildir. Bunun böyle olduğunu savaşın seyri boyunca Batı’yla karşı karşıya kaldığı sorunlar da açıkça göstermektedir. 

Küresel Teori Endüstrisinin Temelleri

Frankfurt Okulu eleştirel teorisi, Fransız teorisiyle birlikte küresel teori endüstrisinin en gözde metalarından biri oldu. Bu ikisi, post-kolonyal ve dekolonyal teoriden queer teoriye, Afro-pesimizm ve ötesine kadar, kapitalist dünyanın akademik piyasasına hâkim olan pek çok moda eğilimi belirleyen ortak kaynak işlevi gördüler. Frankfurt Okulu'nun siyasi yönelimi bu sayede küreselleşmiş Batılı aydınlar üzerinde temel bir etkiye sahip oldu. Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nün ilk kuşak aydınları –özellikle bu makalenin odak noktası olacak olan Theodor Adorno ve Max Horkheimer– Batı Marksizmi ya da kültürel Marksizm olarak adlandırılan şeyin yükselen figürleriydiler.

Emekçi sol hareket içinde Erdoğan’ın saray iktidarının siyasi karakteri üzerine çeşitli tartışmalar sürüyor, birbirinden farklılaşan analizler yapılıyor. İskender Bayhan’ın Teori Ve Eylem dergisinde yayınlanan, “Tek Adam Yönetimi, Cumhur İttifakı Ve Faşizm Özlemi” başlığını taşıyan 7 Ocak 2022 tarihli yazısı bu analizlerden biri.1Yazı, hemen başlıktan anlaşılacağı gibi, Erdoğan’ın saray iktidarını, bir faşist devlet biçimi olarak değil, henüz sadece “faşizm özlemi” halindeki bir siyasi yönelim olarak nitelendiriyor. Hatırlanacaktır: Dergimiz dört sayı önce, Teori Ve Eylem dergisinde aynı içerikle yer alan bir başka analiz yazısının eleştirisini yapmıştı.2 Bu kez İskender Bayhan, dergimizce yöneltilen eleştiriye yanıt vermemekle beraber, eleştiriye konu olan görüşlerin bir tekrarını ve özetini sunuyor.

Üretim biçimi analizinde yöntemsiz yol alınamaz. Yazıda görüldüğü gibi TKP/ML yöntemsiz bir yazı hazırlamış ya da Marx ve Lenin'den tezlerini doğruladığına inandığı alıntılarla desteklemeye çalışmış. Alıntıları da Mao’nun Çin analizi ile birleştirerek soyutluğun doruk noktasına çıkmış. Arkadaşlar gerçekten de Marx'ın Kapitallerini, Lenin’in “Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi”ni, kafalarında oluşturdukları anlayışı destekleyen alıntı bulmak yerine anlamak için okumuş olsalardı, yarı-feodalizme, “feodalizme bağımlı kapitalizme” çakılıp kalmazlar, farklı sonuçlara varabilirlerdi. Yazı, türlü kavrayışsızlıklarla doldu. Kurguladıkları anlayışı doğrulamak için bilimi de hiçe sayıyorlar.

TKP, Kürt ulusal demokratik hareketiyle ve ittifak içindeki parti ve örgütlerle eylem birliğini reddetmekle meşhur. Bu tavrı, Türk halkı arasında burjuvazinin yükselttiği şovenizmle mücadele etme kararsızlığından,  kitle kazandırıcı yanı pek olmamasından, emperyalizme karşı mücadeleyi kaba ulusalcı kavrayışından geliyor. TKP’nin ulusal soruna ilişkin literatürü incelendiğinde, bu tavrının, bahsedilen etkenlerin rolünün yanı sıra, esasen üçüncü dünya devletleri milliyetçisi bir akım olmasının ürünü olduğu görülür. TKP bu niteliğine uygun olarak ulusal soruna ilişkin Marksist Leninist programatik görüşleri revizyona tabi tutarak teori de uydurdu. Kürt hareketinin önderlik ettiği mücadeleyi emperyalizme yarayan bir mücadele olarak da suçladı. Emperyalizmin Türkiye’yi bölüp parçalamak istediği, buna karşı durmanın her şeyi tayin eden görev olduğu paranoyasını strateji olarak da benimsedi. 

Sosyalist sözcüğünün ilk kez R. Owen’cı bir yayında kullanılması, kelimenin siyaset alanında ütopik sosyalistlere mal edilmesini beraberinde getirdi. Marx ve Engels bilhassa siyaseten ortaya çıktıkları dönemde ütopik sosyalistlerle aralarına duvar çekerken ‘sosyalist’ kelimesini genellikle negatif bir içerikle ele aldılar. Komünizm kelimesi de aynı sıralarda dolaşımdaydı ancak komünizm şu ya da bu siyasal çevreye mal edilmiş ve bu arada yıpranmış değildi. Temelde sosyalizm ile uzak anlamları ve çağrışımları olmayan komünizmi benimseyerek yapıp ettiklerini o kavram etrafında ifadelendirdiler.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi