Sayı 51 / Ocak-Şubat 2022

Marksist Teori dergisi 50. sayısında sosyalist hareketin “yapısal krizi” ve yeniden yapılanması” konularını iki ayrı yazıda inceledi. İbrahim Çiçek “Tarih Atını ve Işığın Ararken” başlıklı inceleme yazısıyla sosyalist mücadele tarihinden çıkartılan sonuçlar ile “yapısal kriz” ve “yeniden yapılanma”nın  teorik çerçevesini açıklığa kavuştururken, İnan Özgür de “Yeniden Yapılanma Zorunluluğu ve Üç Farklı Yönelim” başlıklı çalışmasında emekçi solun belli başlı parti ve örgütlerinin “yeniden yapılanma” zorunluluğuna nasıl bir yanıt oluşturduklarını inceledi; biri tasfiyeci diğeri dogmatik iki temel eğilimi sergiledi; MLKP’nin gerçekliğinde kendini gösteren devrimci yönelime, üçüncü temel eğilime dikkat çekti. Ancak planlanmış olmasına karşın, MLKP tarihinde karşılığını bulan “yeniden yapılanma” gerçekliğini ayrıca inceleme görevi 51. sayıya kaldı. 

Sınıf mücadelesinin politika alanında öncülük sorunu, her daim kritik yerde durur ve mütemadiyen politik tartışma ve değerlendirmelerin konusu olur. İçerisinden geçmekte olduğumuz politik konjonktürde emekçi sol hareketimizin kimi politik öznelerinin öncülük konusunu çeşitli veçheleriyle tartışmasına tanık oluyoruz. Tarihin ve güncelin biriktirdiği verili politik koşullarda öncülük/öznelik hallerinin ve işlevlerinin tartışılması bir ihtiyacı vurguluyor. Hazır ve verili koşullarla öncü politik örgütlenmelerin ilişkisi bakımından bu durum muhakkak ki bir öncülük sorumluluğu ve bilincinin kendine müdahalesi anlamı taşıyor ve  bir öncülük/önderlik düzeyi kazanma çabası ve arayışının da bir ifadesi oluyor. Zira öncü politik örgütlenmelerin öncülük ve önderlik sorunlarını güncel ve canlı tutmaları, gündem ve tartışma konusu yapmaları politik bir varlık olarak gelişme isteklerine işaret eder. Bu bağlamda emekçi sol hareketimizin kimi politik öznelerinin yürüttüğü öncülük tartışması önemli ve anlamlıdır.

Marx ve Engels’in adıyla anılan teori pratik bütünü neredeyse eş zamanlı olarak Osmanlı coğrafyasında yankı bulmuş, katmanlı toplumsal hareket halini almasa da kimi işçilerle entelektüelleri kapsayan belli kesimlerde yer tutmuştur. Rusya’daki 1905 ve 1917 devrimlerinin İstanbul’da etki uyandırması, Türk Kurtuluş Savaşı döneminde en genel anlamıyla sosyalizmin yüksek prestijinin bulunması tesadüflerle açıklanmayacak, dönem eğrisi olarak sosyalizmin ideolojik, kültürel ve siyasal etkisinin kaçınılmaz sonuçlarındandı. O yıllar Türkiye’de bir siyasal devrim imkanlarının oldukça kuvvetli olduğu dönemlerden biridir ancak türlü nedenlerle gerçekleştirilememiştir. Kısa ömürlü 1920 TKP’sini veri alsak bile yüz yıllık bir sosyalist sol birikime sahibiz. Ayrıca bunun hiç değilse son elli yıllık dönemi aktif devrimci mücadele birikimiyle iç içe. Bu tarihi arka plan olumlu ve olumsuz anlamda atılan her adımın ardında öylece durmaktadır.

Liberal faşizm teorisinin küçük burjuva versiyonu, kısaca faşizmi yalnızca Hitler-Mussolini tipiyle sınırlayan görüş, ülkemizde de o denli yaygın ki, devrimci hareketin artan sayıda parti ve örgütleri  bu görüşün etki alanına giriyor. Marksist Teori dergisinin 50. sayısında EMEP ve SYKP dahil bazı sosyalist parti ve örgütleri paylaştıkları bu görüşü nedeniyle eleştirmiştik. Bu sayıda da Toplumsal Özgürlük Partisi’nin (TÖP) benzer ama daha özgün görüşünü inceleyeceğiz.

Son birkaç hafta içinde, emekçi sol hareket bünyesindeki çeşitli parti ve örgütler arasında ittifak arayış ve temaslarının hız kazandığını görüyoruz. Peki, bunu emekçi sol hareket için hayırlı bir gelişme sayabilir miyiz? Öyle ya, faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin zaferi için antifaşist cephenin genişletilmesi güncel bir ihtiyaç. Ve ne de olsa, antifaşist nitelikli kimi partiler düne kıyasla daha fazla yan yana gelme eğilimindeler. İttifaklar politik strateji ve taktiklerin başlıca konularından biridir. Politik partiler programatik amaçlarına ve dönemsel hedeflerine bağlı politik ittifaklar kurarlar. Emekçi sol hareket saflarındaki güncel ittifak yönelimleri de, hatta çapı genişleyen “sosyalist strateji” ve bir bakıma “öncülük” tartışmaları da bu kapsamdadır. Gündeme gelen politik ittifak yönelimlerinin faşist şeflik rejimine karşı mücadelede tuttukları ve tutabilecekleri yerin ne kadar hayırlı olduğuysa, elbette ancak bu yönelimlerin somutlukları dahilinde incelenip değerlendirilebilir.

Erdoğan faşizmi, kalıcılığını sağlayacak zafer(ler)i kazanamayınca kitle desteğini kaybetmeye başladı, kaybetmeye devam ediyor. Bu durum ekonomik krizle birleşince kitle desteğinde heyelan olarak yansıyor. Bu güncel koşullarda burjuva cephede Millet İttifakı (Mİ) saflarını sıklaştırır ve AKP döküntülerini de toplayarak genişlemeye hız verirken, iktidarı seçimle devralacağını yüksek sesle dile getiriyor. TÜSİAD yeni yaklaşım gerektiğini yüksek olmayan  bir sesle de olsa dile getiriyor. Millet İttifakı’na kapıyı açıyor. Emperyalist cephede, ABD “demokrasi zirvesi”ne Erdoğan’ı çağırmayarak burjuva muhalefetin kazanmasına katkıda bulunma tavrı takınıyor. AB’den Fransız emperyalistleri eleştiri-kucaklaşma zikzakı çizerken, Alman emperyalistleri Erdoğan’a açıktan desteği sürdürmeyi çıkarları açısından daha yararlı görüyor, fakat sınırlı eleştirilerle olası yeni iktidar imkanına açık kapı bırakıyor. Emekçi solda da yeni ittifak görüşmeleri başlıyor. Bunlardan biri EMEP-Sol Parti-TKP arasındaki ittifak görüşmesi. Şimdilik “Halk İttifakı” adıyla andıkları “birlik” çalışması anlaşılan sonuçlanmak üzere.

Kadın özgürlük mücadelesinin 21. yüzyılda ulaştığı düzeyin devrimsel nitelikte olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Kadınlar dünyanın her yerinde tarihsel ezilmişliklere karşı mücadele ediyor. Erkek egemenliğinin sadece burjuvaziye ait bir özellik olmadığının ve erkeklik halinin toplumdan yalıtık-sınıflar üstü olmadığının, bu yönlü iddiaların aksine herkese içkin bir hal olduğunun bilincinde davranıyor. Bu devrimsel nitelik elbette içinde sadece erkek egemen sistemin kurumlarını, toplumsal düzenini, toplumsal cinsiyet rollerini alt üst etme gücü barındırmıyor. Toplumsal düzeni ve burjuvaziyi alaşağı etme iddiasındaki komünist partileri, devrimci demokratik örgütleri, kadın-erkek ilişkilerini ve 21. yüzyılda gerçekleşecek toplumsal devrimlerin olanağını, ömrünü ve rengini de belirleme niteliği taşıyor.

“Gençlik “bugün” ile gelecek arasında bir köprü, “eski”nin bağrında filizlenen, onunla çatışma içinde gelişen “yeni”nin geleceğe taşıyıcısıdır. “Eski”nin değerleri, düşünüş ve davranış tarzı henüz onda kökleşmemiş ya da egemen hale gelmemiştir. Bu nedenle eskiyle bağları zayıftır. Geleneklerin, yasaların, dinin, okulun, ailenin (düzenin temel kurumları) baskısı onu -eskimiş olan- kurulu düzene tavır almaya yöneltir. Bu onun eskiyle çelişki ve çatışmalarının ifadesidir. “Eski”yle bağlarının zayıflığı nedeniyle toplumun öğrenmeye, değişmeye, yeniliğe en açık kesimidir.”

İngiliz emperyalizminin dünya hakimiyetinden farklı olarak Amerikan emperyalizminin hakim güç olduğu dönemin ayırt edici bazı özelliklerinin olduğunu görmekteyiz. ABD'nin hala devam eden hakimiyeti var olduğu süreçte dünya üç farklı dönemden geçmiştir: İngiliz emperyalizminin dünya hegemonyasının henüz sürdüğü 1. Dünya Savaşı’ndan sonra, Ekim Devrimi ile birlikte dünya sosyalist ve kapitalist sistem olarak bölündü. 2. Dünya Savaşı bir yandan ABD emperyalizminin kapitalist dünyada hakimiyetini getirirken diğer yandan bir dizi ülkede gerçekleşen devrimlerle birlikte SSCB önderliğinde sosyalist kamp oluştu. ABD emperyalizmi kapitalist dünyanın hegemon gücü oldu. Böylece dünya biri kapitalist ve diğeri sosyalist iki kampa bölündü.

Lobicilik ve lojistik destek olarak enternasyonalizmin kökenleri

Enternasyonalist mücadelenin mekansal/siyasi birimi nedir? Kapitalist gelişmenin Avrosantrik (en dar anlamıyla) yorumuna göre the nation par excellence (ulus, çn.) birimidir. İkinci (1889-1916) ve Üçüncü Enternasyonal (1919-1943) resmi kıtasal sosyalizmin örgütsel zirveleriydiler. Her ikisi de, kapitalist emek sürecinin piramidal ve hiyerarşik modelini yansıtan piramidal ve aşırı merkezileştirilmiş bir aygıtın zirveleriydi. Kapitalist üretim, kökleri sanayi devriminden kaynaklanan üretim yönetimine dayanan temel modernleştirici paradigmaydı. Enternasyonaller de, devrimci deneyimlerin zirveleri değildi.

25 Ekim 2021 Pazartesi gününün erken saatlerinde Sudan ordusu bir kez daha en iyi bildiği şeyi yaptı: bir darbe düzenledi, radyo kanallarını ele geçirdi, başbakanı tutukladı, hükümeti feshetti ve olağanüstü hal ilan etti. Bu, iktidarı ele geçirme eylemi, Sudan'da Aralık 2018'deki kitlesel ayaklanmalarla başlayan, Nisan 2019'da Ömer El Beşir'in İslami askeri diktatörlüğünün düşüşüyle sonuçlanan ve sonrasında devam eden devrimci sürecin son bölümüydü. Sudan’da ‘’Aralık Devrimi’’ olarak bilinen ayaklanmaların ardından rejim tamamen çökmemiş daha ziyade ordu ile Özgürlük ve Değişim Güçleri (FFC) olarak anılan sivil siyasi güçler arasında huzursuz bir güç/yetki paylaşımı düzenlemesi getirmişti. Bu son darbe şimdilik en azından bu düzenlemeye son vermiş oldu.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi