Kolombiya’nın Bitmeyen Arayışı

Kolombiya’da 1948’den bu yana devam etmekte olan “iç savaş” adeta ülkenin ünlü yazarı Gabriel García Márquez’in anlatılarına dönüştü. Bir yanda bitimsiz bir zulüm ve ölüm diğer yanda ise ülkede yaşayan insanların adalet, eşitlik arayışı… Daha önce başka yazılarda barışla ilgili tartışmaları çokça ele aldığım için (1) bu yazıyı güncel gelişmeler ve yakın vadede gündeme gelebilecek olası siyasal gelişmelerle sınırlı tutuyorum. “Öldüren Barış” diye nitelediğimiz süreç maalesef bu özelliğinden hiç bir şey kaybetmeksizin katliamların, zorla göç ettirilmelerin artan bir seyirde sürdüğü bir süreç olarak yaşanıyor.

“Öldüren Barış”tan başlayarak bu yılın Şubat ayının sonuna kadar 187 silah bırakmış FARC-EP gerillası katledildi. Bu yazıyı hazırladığım günlerde yılbaşından Şubat sonuna kadar 50’ye yakın sosyal lider ve 14 silah bırakmış FARC-EP savaşçısı öldürülmüştü. Tekrar rakamların soğuk diline başvurursak bu geçen yılın aynı dönemine göre %30 oranında bir artışa tekabül ediyor. Bütün bunların paralelinde kırlardan zorla göç ettirmeler de sürüyor. Zorla göç ettirme eylemlerinde başrolü oynayanlar, uyuşturucu kartelleri, onlarla iç içe geçmiş paramiliter güçler ve daha geri planda devlet kuşkusuz. Bütün bu hikâyelerin temelinde kapitalizmin yıkıcı etkilerinin yanı sıra mevcut Kolombiya devletinin zihniyetini şekillendiren anti-komünizmin ve beyaz ırkçılığının da önemli bir rolü var. Bu yaklaşım sola ve yerlilere dönük bir tür “soykırım” olarak karşılık buluyor.

Saldırılar karşısında halk genel anlamda korumasız. BM gibi kurumların yaşanan katliamlara karşı kınamanın ötesine geçen ciddi bir politikası yok.

Ivan Duque hükümetiyle birlikte “barış”ın bütünüyle içinden çıkılmaz bir tuzağa dönüştüğü görülüyor. Burada devleti herhangi bir yapısal değişime zorlamadan “barış” anlaşmasına imza atanların kuşkusuz sorumluluğu büyük. Bugün net olan bir diğer şeyse mevcut Kolombiya ve ABD yönetimlerinin özellikle bölgesel hegemonya kurma arayışının bir gereği olarak herhangi bir biçimde “barış”a dönük politika geliştirmeye niyetli olmadığı. Nitekim Trump yeni bütçe tasarısında Kolombiya’ya yaptığı ekonomik yardımı 67 milyon dolar azaltırken, “güvenlik” alanında yaptığı yardımı ise 125 milyon dolardan 237,5 milyon dolara, neredeyse iki katına çıkardı. Bu, açıktan fazlasıyla militarist bir ülkeyi daha da savaşa boğmak anlamına geliyor.

Kuşkusuz bu kanlı döngüden çıkma arayışları ve karşı politikalar da var. Bunlara kısaca bakalım.

Halkın Alternatif Devrimci Gücü (FARC)

Son yerel seçimler dâhil legal FARC bir varlık gösteremedi. Devlet ve desteklediği kesimlerin şiddet, baskı politikalarına karşı da politika geliştirmekte yetersiz kalıyor. Çoğu zaman kendi militanlarını dahi koruyamayan bir görünümü var. Bu durum doğal olarak iç tartışmaları gündeme getiriyor. Parti’nin isim değişikliği yaparak yeniden silahlanmış olan FARC-EP ile mesafe koyması ve aynı zamanda FARC’ın şimdiki lideri Rodrigo Londoño’nun yerini başka isimlerin alması tartışılıyor. Bu tür çabalara özellikle ideolojik anlamda bir yenilenme eşlik etmediği sürece içinde bulundukları çıkmazı aşmaları zor gözüküyor.

Silah bırakmış gerillaların önemli bir kısmı tarım kooperatiflerinde birlikte yaşıyor. Bir kısmı ise Küba’da tıp eğitimi dâhil, yüksek okul ve üniversitelerde eğitim görüyor. Legal FARC biraz sürecin bu yönlerini ön plana çıkarmayı tercih ediyor. Silah bırakmış eski militanlar kuşkusuz ölüm tehdidi altında olmaktan hoşnutsuz fakat genelde “yeni yaşam” onlara daha çekici gelmiş gözüküyor.

Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN)

Santos hükümeti döneminde ELN ile başlayan barış görüşmeleri Duque hükümeti döneminde sürmedi. ELN müzakerelerde ısrarcı olan taraf oldu. Halen böyle bir arayışı var. Fakat Duque'nin temsil ettiği kesimlerin pozisyonu bu konuda net. Hatta ELN’yi Venezuela Maduro’sunun yanında göstererek ELN’ye dönük ABD’nin de dahil olduğu bir uluslararası operasyonu teşvik ediyorlar.

ELN ile ordu arasında yer yer çatışmalar yaşanıyor. ELN ve FARC-EP’nin yeniden silahlanan kanadı son dönemde ülkenin Venezuela’ya komşu bazı sınır bölgelerinde hâkimiyetlerini artırdılar. Kolombiya basınına yansıyan bilgilere bakacak olursak ELN’ye katılımlar artıyor, militan sayısının 5 bine çıktığı gibi rakamlar ifade ediliyor. Bunda kuşkusuz çeşitli nedenlerle abartı payı olabilir fakat FARC-EP’nin önemli bir kesiminin silah bırakması sonrası ELN’nin etki alanının kaçınılmaz olarak genişlediği ise bir diğer gerçek.

ELN Şubat ayının başında 3 günlük bir “silahlı grev”e giderek yaklaşık olarak ülkenin üçte birinde ulaşımı durdurdu. Bu Duque hükümetine karşı ilk defa bu kapsamda gerçekleştirilmiş bir eylemdi. ELN eylemin gerekçesi olarak genel haksızlıklar ve adaletsizlikleri gösterirken asıl olarak bunun devlete karşı bir sınama güç gösterisi olduğu söylenebilir. Bunda da en azından bu evrede başarılı olduklarını belirtmek gerekir.

Yeni FARC-EP

Eski başmüzakereci Iván Márquez ve FARC’ın ideologu sayılan Jesus Santrich önderliğinde yeniden silahlanan FARC-EP şu ana kadar etkisiz bir görünüm verdi. ELN ile yakınlaşma çabalarından dikkate değer bir sonuç çıkmadı. Ayrıca barış anlaşmasını başından beri hiç bir biçimde kabul etmemiş olan FARC-EP gruplarını da kendi kontrolleri altına almakta başarılı olamadılar. Kolombiya basınında 23 tane FARC’tan kalan grup olduğu, militan sayılarının toplamda üç bin civarı olduğu ve bunlardan en büyük grubun Ivan Mordisco liderliğindeki 1. Cephe olduğu yazılıyor.

Yeni FARC-EP’nin zaman içerisinde daha etkili olabilme olasılığı zayıf gözüküyor. Bunun başlıca nedenleri arasında, FARC-EP’nin mayalandığı dönem ve yerle yani 1960’ların başında yarattıkları Marquetalia Cumhuriyeti’yle şimdiki Kolombiya kırlarının pek bir ilgisinin olmaması yer alıyor. En önemli şey de FARC-EP’nin kendini ideolojik olarak yenileyip, devrimci mücadeleye önderlik edecek (en azından şimdilik) böyle bir görüntü vermemesi.

Duque Hükümeti

Ivan Duque iktidar olmasını; Trump, Kolombiya oligarşisi ve sağın; barışa, sola karşı alerjisini iyi bir biçimde kullanarak birleştirmesine borçlu. Bu uzlaşının arkasındaki asıl gücün ise eski başkan Álvaro Uribe olduğu hep yazıldı çizildi. Şu ana kadar Duque’nin izlediği çizgi genelde bunu doğrular nitelikte. Burada ilginç olan Duque Uribe’nin her işine yardımcı olmasına rağmen Kolombiya’da Uribe’nin geçmişteki katliamlar nedeniyle yargılanmasını engelleyemedi. Öte yandan mahkemeler sürse de maalesef Uribe aleyhindeki önemli tanıkları ortadan kaldırarak, bu yargılamalardan sıyırabileceği izlenimi veriyor.

Duque’nin 2018’de başlayan başkanlığı genel anlamda bir başarısızlık diye tanımlanabilir. Artan işsizlik oranları ve ekonomik politikalara karşı her geçen gün daha fazla büyüyen protestolar bunun göstergelerinden bazıları. Ekim ayında gerçekleşen yerel seçimlerde başkent Bogota dahil bir çok önemli belediyeyi de kazanamayarak bunun ilk ciddi sonuçlarından birini gördü.

Fakat egemen sınıflar açısından Duque’nin başarısız olduğu söylenemez. Uluslararası sermayeye maden yağması (altın, koltan ve nikel en önemli madenler) teşviki, coca üretiminin artışı, barış hayalinin geriletilmesi başarıları arasında. Ayrıca en önemlisi Kolombiya’nın ABD’nin bölgesel hegemonya mücadelesinde kilit taşı olma özelliğini koruyup, geliştirmesi. Venezuela’daki Maduro iktidarına karşı Kolombiya her türlü saldırının ana üssü olmayı sürdürüyor. Yakın zamanda Venezuela topraklarında Kolombiya paramiliter gruplarından Los Rastrojos üyesi 14 kişinin yakalanması bunun örneklerinden biri. Kolombiya’dan Venezuela’ya patlayıcı ve silah taşındığı da sık sık haberlere yansıyor.

Halk hareketleri

Geçtiğimiz yıl Ekvator ve Haiti’de kapitalizme karşı başlayan halk hareketleri Kolombiya’da da karşılığını buldu. Kasım ayında başlayan direnişler kesintili de olsa sürüyor. Bu yazıyı hazırladığım günlerde son olarak 20-21 Şubat’ta öğretmenler ülke genelinde greve gitti. Grevi sokaklarda gösterilerle diğer halk kesimleri de destekledi. Grevin gerekçesi öğretmenlere dönük artan saldırı ve tehditlerdi.

Bu gösteriler karşısında sergilenen devlet terörü özellikle Dilan Cruz isimli gencin öldürülmesi sonrası daha açıktan tartışılır oldu. Orta sınıfların devlet terörünü görmesi açısından bu önemli bir teşhir aracıydı. Eylemlerin genelinde öğrencilerin örgütlü olarak ön plana çıktığı görülüyor. Yer yer bu grupların polise karşı militan bir tarz benimsediği de dikkat çeken öğelerden biri. Fakat bu tarz direnişlere orta sınıf-sosyal demokrat diye niteleyebileceğimiz kesimler şimdilik mesafeli.

Ülkede sürmekte olan direnişin diğer önemli bir dinamiği ise Yerliler oldu. Yerliler ülkenin farklı kesimlerinden başkente günlerce süren yürüyüşlerden sonra ulaşarak direnişe katıldılar. Bu durum özellikle kentli sınıflarla Yerliler arasında pozitif bağ kurma açısından önemliydi. Aynı zamanda kırlarda ciddi oranda tecrit edilmiş, baskı altında yaşamlarını sürdüren toplulukların örgütlü direniş potansiyeline de işaret ediyordu.

Kolombiya’da yaklaşık 50 milyona ulaşan nüfusun ağırlığı Karayip kıyıları ve büyük şehirlerde yoğunlaşıyor. Kırsal alan zorla göç ettirmeler ve ekonomik nedenlerle seyrek bir nüfus yapısına sahip. Ülkenin en büyük ihraç ürünü petrol. Sınırlı da olsa var olan çeşitli alanlardaki imalat sanayi kıyı kentleri ve Andlar üzerindeki büyük şehirlerde. Dolayısıyla sınıflar mücadelesinin asıl yoğunlaştığı yerlerin kentler olduğu açık. Mevcut “barış”ın da önemli bir katkısıyla kentlerdeki hareketlerin bir kaç yıl öncesine göre çok daha da geliştiği ise diğer bir gerçek. Burada problem, sosyal demokrat kesimler yerine, devrimci hareketlerin direnişlere yön verecek -henüz- ideolojik bir çerçeve oluşturamaması olarak tanımlanabilir. Bu, elbette gelişen hareketleri seyrederek çözülecek bir sorun değil bizzat o hareketlerden öğrenilerek ancak aşılabilir.

Devrimci hareketlerin önündeki en büyük sorunsa uzun süredir devam eden iç savaşın sinikleştirdiği, yozlaştırdığı kendi hakkını hukukunu aramaktan uzak duran geniş kitleleri politik bir özneye dönüştürecek zeminin nasıl yaratılacağıdır. Yazının başına dönecek olursak yani bitmeyen gelecek arayışının nasıl, ne zaman sonuçlanacağı sorusuna, bu problemde “zaman”dan çok nereye doğru yol alındığı, yani istikamet daha önemli. Kıtanın geneli hem kültürel hem de ekonomik açıdan iç içe. Bu kıtanın bütününde dayanışma, kolektif mülkiyet ve sosyalist demokrasi temelinde entegrasyon için önemli bir avantaj. Kaldı ki kıtanın genelinde toplumsal hareketler arasındaki dayanışma, özellikle kadın ve yerli hareketi bağlamında bunun mümkün olduğunu da gösteriyor.

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi