Dünden Yarına Gençliğin Antifaşist Mücadelesi

Temsil ettiği sınıf ya da toplumsal kesimlerin ne olduğu fark etmeksizin her politik özne, ideolojisini toplumsallaştırmak, ona sosyal-siyasal taban kazandırmak ve kurumsal varlığını kalıcılaştırmak adına gençlik kitleleri üzerinde hegemonya kurmaya çalışır, onları ideo-politik eksenine kazanmayı ve son kertede örgütsel biçimler altında hareketli kılmayı amaç edinir.

Mevcut nesnel belirleme, devrimci-demokratik karakterdeki parti ve örgütler kadar, karşıdevrimci örgütlemeler için de geçerlidir. Her ne kadar tarihsel sürece damgasını vuran gençlik hareketlerinin özgürlük ve toplumsal kurtuluş mücadeleleri ile iç içe geçen birlikteliği olsa da, gençlik kitlelerinin faşist kitle hareketlerine yığın olarak katıldığı azımsanmayacak deneyim de mevcuttur. Özellikle faşizmin Almanya'dakine benzer biçimlerde gelişim gösterdiği ve kitlesel karakter kazandığı "klasik faşizm" biçimlerinde, gençlik kitleleri resmi ya da paramiliter örgütlenmeler içerisinde yer almış ve faşizmin vurucu güçlerinden biri olarak öne çıkmıştır.

Bu anlamda Türkiye-Kürdistan devrimci mücadele tarihi, bahsi geçen nesnelliğin sosyal pratik içerisinde doğrulanmasıdır. Öyle ki, devrim ve karşıdevrim arasında gerçekleşen çarpışmalar içerisinde devrimci gençliğin, ülkücü ya da politik islamcı faşist gençlik hareketi karşısında sürdürdüğü mücadelenin belirleyici bir yeri vardır. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, devrimci gençliğin gün geçtikçe toplumsallaşan ve bir bakıma iç savaş görüntüsü kazanan antifaşist mücadelesi, özellikle yakın tarihin bir dönemi açısından sınıf mücadelesinin gelişim güzergahı olmuştur.

Bugün de faşist politik islamcı saray rejimi, devrimci-demokratik gelişmeyi tasfiye etmek ve diktatörlüğünü kurumsallaştırmak adına hatırı sayılır paramiliter gençlik kuvvetini örgütlemiştir. Çeşitli isimler altında ve esas olarak dernek, vakıf ya da cemaatler aracılığıyla oluşturulan politik islamcı paramiliter kuvvetler, geleneksel ülkücü faşist gençlik örgütleri ile birlikte, rejimin sokaktaki saldırı gücü konumundadır. Bu, Türk burjuva devletinin kuruluşundan bu yana halk isyanları ve devrimci mücadeleler karşısında başvurduğu ve onda yapısal bir karakter kazanan hareket tarzıdır. Devrimci gençlik hareketinin önünde beliren zorunluluk, geçmişte başardığı gibi bugün de sivil faşist odakları etkisizleştirerek, devrimci-demokratik hareketin önüne çıkması muhtemel engelleri kaldırmaktır.

Faşist Saldırganlık Gençliği Durduramıyor

1960'lı yılların başından itibaren devrimci gençlik hareketi ivme kazanarak kitleselleşmeye başlar. Üniversitelerde gelişim kaydeden devrimci gençlik mücadelesinin merkezinde ise İstanbul ve Ankara üniversiteleri vardır. Hareket, anayasadaki “özerk üniversite”nin yasal ve fiili olarak da gerçekleştirilmesi talebi ve politik islamcılar ile faşistlerin saldırılarını püskürtüp fakültelerdeki hakimiyetlerini kırma mücadelesi gibi iki yoldan ve özellikle Haziran 1968 üniversite işgallerinden sonra kitleselleşir.

Devrimci gençlik mücadelesinin güçlendiği ve kitleselleştiği bir diğer mücadele başlığı ise antiemperyalist mücadeledir. Bu dönem devrimci gençliğin dört bir yanda örgütlediği antiemperyalist kampanya ve eylemler gençlik hareketinin tarihine zengin bir deneyim olarak yazılır. Ayrıca devrimci gençlik hareketinin militanlık düzeyinde de gözle görülür bir sıçrama söz konusudur. Devrimci gençlik militanları hemen her eylemde polisle ya da faşist paramiliter örgütlenmelerle karşı karşıya gelirler.

Tüm bunların yanı sıra toplumsal mücadelede yükseliş yaşanır. İşçi sınıfının grev hareketindeki sürekli gelişme ile köylü toprak işgalleri, küçük üretici mitingleri birbirini takip eder. Kürdistan'da ulusal karakterli mitingler, ulusal dirilişin ilk belirtileri olur.

Yeni-sömürgecilik kapsamında emperyalizmle ilişkilerini derinleştiren Türk burjuva devleti ise, gelişmekte olan toplumsal mücadele karşısında, hem yapısal karakteri hem de emperyalizmle ilişkileri kapsamında üstlenmiş olduğu antikomünist misyon gereği, karşıdevrimci tedbirler almakta gecikmez. Başta devrimci gençlik hareketi olmak üzere bütün toplumsal muhalefeti sindirmek amacıyla çeşitli örgütlenmeler geliştirir.

1963 yılında kurulan ve çok sayıda politik islamcı kadronun ilk durağı olan KMD (Komünizmle Mücadele Derneği), bu örgütlenmelerin ilki olur. Adalet Partisi’nin gençlik örgütlenmesine dönüşen MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) ile birlikte KMD, karşıdevrimci saldırılarla devrimci gençliği yıldırmayı amaçlar. Türk burjuva devleti ise ilk adımlarını attığı militan paramiliter örgütlenmelerin arkasında "tarafsızlık" oyununu sergilemeye çalışır.

Ancak bu örgütlenmelerin çapı ve derinliği, devrimci gençliğin yükselen kitlesel mücadelesini önleyebilecek nitelikte değildir. Gelişmelerin yönünün farkında olan faşist diktatörlük ise mevcut örgütlenmelerle devrimci-demokratik mücadele karşısında başarı elde edemeyeceğini kavramakta gecikmez ve bu amaçla 1968 yılında bir gençlik yapılanması olarak Ülkü Ocakları'nın kuruluşunu gerçekleştirir. Bizzat faşist diktatörlüğün ve kontrgerillasının denetiminde kurulan askeri ve milis karakterli ülkücü sivil faşist gençlik örgütlenmesi, aynı yılın Temmuz ayında komando kamplarında eğitim görmeye başlar. Bu örgütlenme, ‘74-80 devrimci yükseliş dönemi boyunca, devrimci gençliğin çarpışacağı en temel karşıdevrimci örgütlenme olacaktır.

Gençliğin Devrimci Yükselişi Ve Antifaşist Mücadele

‘71 devrimci atılımının yaratmış olduğu kopuş ve açığa çıkartmış olduğu devrimci potansiyel, toplumsal ve siyasal çelişkilerin varlığı ile birleşerek, çok hızlı biçimde politik kuvvete dönüşür. 12 Mart'ın ardından kısa bir suskunluk dönemi geçiren devrimci gençlik mücadelesi, esas olarak Deniz, Mahir ve İbrahim'le simgeleşen örgütsel ve siyasal çizgilerin arkasında kitleselleşmeye başlar. Bu aynı zamanda yeni bir mücadele döneminin başlangıcıdır.

Öyle ki, devrimci gençlik hareketi üniversitelerden taşarak, fabrikalara, mahallelere, ama daha geniş bir ifadeyle tüm toplumsal kesimlere doğru yaygınlık gösterir. Milyonlar devrimci-demokratik mücadelenin şu ya da bu düzeyde parçası olur. Stratejik görüşleri ve politik niteliği bir tarafa, devrimci gençlik örgütleri silahlı devrimci mücadele yürüten örgütlere dönüşerek kitlesel bir karakter kazanır.

Faşist diktatörlük gelişen devrimci mücadeleyi yaygın ve sürekliliği sağlanmış sivil faşist saldırganlıkla yanıtlar. Türk burjuva devleti ve ABD tarafından eğitilen kontrgerilla eliyle yukarıdan aşağıya örgütlenen bu saldırılar, devrimci gençliği yıldırmayı amaçladığı gibi, devrimci-demokratik mücadeleyi sindirmeyi, teslim alarak hareketsiz bırakmayı amaçlar.

Elbette ki, faşist diktatörlüğün devrimci-demokratik mücadele karşısında sivil faşist gençlik örgütlerine başvurmasının başkaca sebepleri de mevcuttur. Devrimci gençliği sivil faşist saldırganlıkla çekebildiği en geri noktaya sürüklemenin hesapları içerisinde olan faşist rejim, bunu başaramadığı ölçüde ise askeri biçimlerle yönetim gücü oluşturmanın planlarını hazırlamıştır.

Bu amaçla paramiliter sivil faşist kuvvetlerin saldırıları peşi sıra gelir. İlk olarak üniversitelerde başlayan faşist saldırılar, devrimci gençliğin hareket alanını ve ilişkilerini daraltmayı, devrimci hareketin gelişim merkezi olan üniversiteleri faşist işgal altına almayı amaçlar. Ancak devrimci gençliğin silahlı antifaşist direnişi ilk saldırı dalgasını püskürtür. Devrimci gençlik yurtlarda ve üniversitelerde günlerce süren silahlı direnişler sonucunda faşist işgalin başarıya ulaşmasını engeller.

Ancak mevcut başarısızlık sivil faşist gençlik hareketini daha çaplı ve organize saldırılar gerçekleştirmek zorunda bırakır. Devrimci gençlik hareketinin önder kadroları bu amaçla hedef seçilerek katledilir, kitle eylemleri taranır, Beyazıt ve Bahçelievler'de olduğu gibi kitlesel katliamlara yönelinir. Yanı sıra toplumsal mücadelenin geliştiği her yer sivil faşist saldırganlık tırmanır.

Yine de faşist diktatörlük, direnişin yaygınlaşmasını engelleyemez. Üniversitelerden sokaklara ve mahallelere kadar devrimci kuvvetlerin bulunduğu her yerde faşistlere karşı direniş sergilenir. Hazırlıklar ve örgütlenmeler silahlı bir direnişin ihtiyaçlarına göre oluşturulur. Üniversitelerde faşist saldırganlığa karşı silahlı nöbetlerden, faşist işgali kırmak için gerçekleştirilen silahlı baskınlara ve devrimci kitle mücadelesine kadar bütün mücadele biçimleri hayata geçirilir. Öncülüğünü devrimci gençliğin yaptığı antifaşist direnişler birçok yeri faşist işgalden kurtarırken, bu alanlarda devrimci otorite inşa edilmiştir. Faşist diktatörlük, sivil faşist saldırılarla gelişimini engelleyemediği devrimci yükseliş dönemini ancak askeri faşist darbe ile durdurma yolundan gitmiştir.

Antifaşist Gençlik Hareketinin Temel Hareket Noktaları Ve Çıkarılacak Dersler

Devrimci gençlik hareketi, özellikle 1974-1980 devrimci yükseliş dönemi içerisinde paramiliter faşist harekete karşı yaratmış olduğu başarılı mücadele geleneğiyle, gençlik hareketi tarihine önemli bir deneyim ve miras bırakmıştır. Bu dönemin devrimci gençlik hareketini, başarı ve eksikliklerini daha iyi kavrayabilmek için bazı temel başlıklarının öne çıkarılması zorunludur.

1) Devrimci gençlik hareketi saldırının mahiyetini doğru kavrar ve sivil faşist gençliğin saldırıları karşısında doğru bir pozisyon alır. Başta üniversiteler olmak üzere bulunduğu alanları faşistlere terk etmeyerek direniş yolunu tercih eder. Dönemin bazı gençlik örgütleri faşist işgal saldırıları karşısında "boykot" vb. yollarla okullardan çekilmeyi önerse de, devrimci gençlik hareketi doğru olanın üniversitelerde kalmak olduğunu belirtir ve buraların sivil faşistlere terk edilmemesi gerektiğini savunur.

2) Devrimci gençlik hareketi, sivil faşist gençliğin saldırıları karşısında, bu saldırıyı püskürtebilecek biçimde kendini örgütler. Bunun anlamı ise dolaysız biçimde silahlı direniştir. Yurtlardan üniversitelere kadar devrimci gençlik bütün hazırlığını silahlı direnişi devam ettirecek biçimde sürdürür. Hemen hemen bütün üniversite ve yurtlarda direniş örgütleri kurulur. Bu alanların her birinde küçük çaplı cephane biriktirilir. Devrimci gençlik, görüş açısının odağına direnişin gerekliliklerini koyduğu için başarılı sonuçlar elde eder.

3) Devrimci gençlik hareketi, sivil faşist saldırıları örgütsel gücüyle püskürtürken, sürekli artan ve faşist saldırganlığı kırabildiği için geriletilemeyen kitlesel büyümeden destek alır. Politikasının merkezine ise sivil faşist gençlik ile geniş öğrenci kitlesinin arasındaki çelişkileri derinleştirmeyi koyar. Buna uygun olarak "can güvenliği ve öğrenim hakkı" talebini öne çıkartır. Bu politika geniş öğrenci kitlelerinin antifaşist mücadelede saf tutmasına yol açar. Tarihsel örnekler gösteriyor ki, sivil faşist hareket kitlelerle temas kuramadığı her yerde yenilgiye uğratılmıştır. Bu nesnelliği tersten okumak gerekirse, devrimci gençlik antifaşist direnişin başarısı için kitleleri kazanmak zorundadır.

4) Devrimci gençlik hareketinin ‘74-80 arası temel dönem taktiği aktif mücadele olmuştur. Bunun anlamı, yalnız başına sivil faşistlerin saldırılarına direnmek değil, aksine her fırsatta karşıdevrimci odaklara darbeler indirmektir. Bu görüş açısıyla hareket eden devrimci gençlik hareketi, faşist örgütlenmelere karşı taarruza girişir, sivil faşistlere en küçük bir politik alan açmadan mücadelesini sürdürür. Bu dönem, birçok yurt, üniversite ve mahallenin sürekliliği sağlanmış devrimci saldırılar sonucu sivil faşist kuvvetlerden arındırılmasının örnekleriyle doludur.

5) Dönemin antifaşist gençlik hareketinde temel iki yaklaşım mevcuttur. Bu yaklaşımlardan ilki, faşist diktatörlük tespitine dayanır ve faşizmi sivil faşist çetelere indirgeyen yaklaşımı reddeder. Bu eğilim stratejik olarak güçlü olmakla birlikte, mücadelenin taktik ihtiyaçlarına yanıt üretmede tutuk kalmıştır. İkinci eğilim ise, sivil faşistler karşısında oldukça aktif bir çizgiyi sürdürürken, bir rejim olarak faşist diktatörlüğü karşısına almayan stratejik yanı zayıf eğilimdir. Bugünün ihtiyacı, sivil faşist paramiliter çetelere karşı mücadelenin günlük gereklerini asla aksatmadan, bunun kitleselleşmenin tek imkanı olduğunu unutmadan, ancak tüm bunları faşist diktatörlüğün yıkılması mücadelesi ile iç içe kavrayan yeni bir çizginin yaratılmasıdır.

6) Devrimci gençlik hareketinin sivil faşistlere karşı direnişinde en önemli silahlarından birisi birleşik mücadele olmuştur. Bu birlikteliğin sağlanamadığı birçok yerde ise, devrimci gençlik hareketinin mevcut potansiyelinin aksine, sivil faşist kuvvetler kendilerine alan açabilmiştir.

‘90'lı Yıllar: Faşizme Karşı Kavga Sürüyor

12 Eylül askeri faşist darbesi ile bir anlamda ezilen devrimci gençlik hareketi, 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren yeniden toparlanmaya başlayarak politik mücadeledeki yerini alır. Ancak bu toparlanma ve ayağa kalkma süreci devrimci gençlik hareketi için belirli zorlukları içerisinde barındırmaktadır.

İlk olarak belirtmek gerekir ki, askeri faşist darbe karşısında ezilen devrimci gençlik hareketi, önder kadrolarının önemli bir kısmını kaybetmiş, örgütleri büyük ölçüde dağılmış, bunun dolaysız sonucu olarak da bir önceki devrimci gençlik kuşağının örgütsel-politik birikimi ‘80 sonrası devrimci gençlik hareketine kesintili olarak aktarılmıştır.

İkinci olarak söylenmesi gerekense, askeri faşist darbenim depolitizasyon saldırısıdır. Gençlik kitleleri büyük ölçüde bu depolitizasyonun hegemonyası altında kalmış, üniversite gençliği bakımındansa YÖK'ün kuruluşu depolitizasyon saldırısının tahribatını derinleştirmiştir.

Ancak depolitizasyon siyaseti askeri faşist darbenin ikili politikasının yalnızca bir yönüdür. Eğitim sisteminin Türk-İslam sentezi anlayışıyla reorganize edilmesi, imam hatip liselerinin yaygınlığı, zorunlu din dersleri, cemaat ve tarikatlara verilen örgütlenme serbestisi, faşist politikanın diğer yönünün somut görüntüleridir.

Devrimci gençlik hareketiyse aleyhinde gelişen koşullara karşın örgütlenme kararlılığını sürdürür. Öğrenci dernekleri gençliğin akademik-demokratik örgütlenmesinin yeni adıdır. Farklı siyasal ve örgütsel anlayışa sahip gençlik örgütleri öğrenci derneklerinde ortak bir süreci örgütlemeye başlar. İlk eylemlilikler de öğrenci dernekleri adı altında gerçekleşir. Bu aynı zamanda askeri darbe koşullarında hareketsizliğe sürüklenen devrimci-demokratik mücadelenin de ilk kıpırdanışları olur. Bir anlamda, toplumsal mücadelede yer alan bütün öznelerin beklentisi, devrimci gençliğin 12 Eylül'ün faşist baskı rejimini parçalayacağı yönündedir.

Devrimci gençlik hareketi bu beklentinin sebepsiz olmadığını kısa zamanda gösterir. Faşist diktatörlük ise, öğrenci gençliğin söz, eylem ve örgütlenme hakkını, “Tek Tip Öğrenci Derneği Yasası” ile gasp etme saldırısına girişir. Ancak devrimci gençliğin bu kapsamdaki mücadelesi, faşist askeri darbe koşullarının da parçalanmaya başlandığı yeni bir dönemecin ilanı olur. Başta Beyazıt olmak üzere birçok yerde onbinlerce öğrenci yürüyüşe geçer, yollara barikat kuran devrimci gençlik saatlerce polisle çatışır. Eylemlerin sonucunda tutuklanan yüze yakın devrimci gençlik militanı, gençlik hareketine yeni bir kapıyı da aralamış olur.

Sivil faşist hareket ise, faşist askeri darbenin ardından, eski pozisyonunu ve misyonunu değiştirmekle birlikte, Türk burjuva devleti için önemli bir kuvvet olmaya devam eder. Yükselen Kürt ulusal özgürlük mücadelesi, sivil faşist gençliğin kendisini yeniden örgütlemesinde temel hareket noktası olur. Artık sivil faşist hareket, devrimci-demokratik kitle mücadelesinin yanı sıra, Kürt ulusal özgürlük mücadelesini ve onun gençlik bölüğü yurtsever gençliği saldırganlığının merkezine alır.

Ancak ülkücü sivil faşist gençliğin saldırıları, bu dönemde başarı kazanmaktan ve amacına ulaşmaktan uzaktır. Tarihsel antifaşist mücadele deneyimini arkasına alan gençlik hareketi, militan direnişle saldırıyı püskürtür. Silahlı direnişin yerini esas olarak başkaca militan direniş biçimlerinin aldığı bu dönemde azımsanmayacak çarpışmalar yaşanır. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir üniversitelerini faşist işgalin denetimine almak isteyen ülkücü faşist gençlik hareketi, üniversite girişlerinde devrimci gençliğin molotoflu direnişleriyle karşılaşır. Birkaç üniversite dışında (Marmara ve Gazi, faşistlerin ciddi bir politik kuvvete dönüşebildiği iki önemli üniversitedir) faşistler üniversitelerde ciddi bir varlık elde edemez.

Yine de belirtmek gerekiyor ki, devrimci gençlik hareketi sürdürdüğü antifaşist mücadelesinde pozisyon kaybına sürüklenmiştir. ‘74-80 devrimci yükseliş döneminde aktif savunma taktiği gereğince sivil faşist gençliğe yönelik devrimci saldırılar gerçekleştiren ve hareket tarzının odağına devrimci saldırılarla devrimci otoritenin alanını yaygınlaştırmayı koyan devrimci gençlik, bu dönem esas olarak savunma pozisyonunda kalmıştır. Faşist saldırganlığa karşı direniş, saldırı doğrudan kendi varlığına yöneldiği zaman söz konusu olmuştur.

Komünist gençlik ise, Gazi ayaklanmasında en ileri ifadesini bulan antifaşist halk hareketini arkalayarak, marksist leninist komünistlerin öncülüğünde "Faşist Odaklar Dağıtılacak" şiarı ile devrimci şiddetin namlusunu sivil faşist harekete doğrultmuştur. Faşist kişi ve kurumlara yönelik gerçekleştirilen devrimci şiddet eylemleri, devrimci meşruluk bilinci ve aktif savunma çizgisinin devrimci gençlik hareketi içerisindeki en berrak örneği olmuştur.

Bu dönem aynı zamanda politik islamcı gençlik örgütlerinin de, kendilerine politik alan açmaya başladıkları bir zaman dilimine tekabül eder. Bu etki politik islamcı siyasetin genel yükselişinin parçası olarak yaşanır. Ancak politik islamcı gençlik örgütleri bu dönem henüz iktidar olmaktan uzakta ve devrimci gençlikle olabildiğince az karşılaşmaya çalışan bir pozisyonda tutunur. Nihayetinde AKP'nin iktidar koltuğuna oturmasıyla birlikte faşist politik islamcı harekete karşı mücadele, tıpkı ülkücü faşistlere karşı olduğu gibi, devrimci gençliğin temel gündemlerinden birine dönüşür.

2000'lerden bugüne: Antifaşist Mücadelede Yeniden En Öne

Devrimci gençliğin sivil faşistlere karşı yürüttüğü antifaşist mücadelesi, 2000'lerin başından itibaren gözle görülür biçimde geriye düşmeye başlar. Bunun anlamı savunmacılıkla sınırlı konumlanmanın devam ettirilmesidir. Özellikle politik islamcı gençliğin devrimci gençlik hareketiyle sert çatışmalardan görece uzak durması, onun politik etki alanının genişlemesine yol açar. Bu durum gitgide iktidar olanaklarını kullanmayla birleşerek, yeni bir kitle tabanı kazanmasını getirir. Fakat bilhassa 2010’dan sonra bu kesim faşistleşerek çatışmalara girişir. Ülkücü sivil faşist gençlik ise hazır bir kuvvet olarak varlığını sürdürür. Bu dönem İşçi Partisi'nin yine faşist nitelikteki gençlik örgütlenmesi ile de sert çarpışmalar yaşanır.

Ancak devrimci gençlik hareketi, tüm karşıdevrimci baskılanmaya rağmen mevzi kaybetmeden mücadelesini sürdürür. Özellikle Gezi-Haziran ayaklanmasına kadar devrimci gençlik hareketinin kitlesel niteliği güçlenir. Son yılların en büyük öğrenci eylemlilikleri de bu dönem yaşanır. 2010 yılında harç protestolarıyla başlayan bu süreç, 2012 ODTÜ direnişi ve paralelindeki üniversite eylemlilikleriyle devam eder. Gezi ayaklanması ise devrimci gençlik hareketi için sıçrama eşiği olur. 2014 yılındaki üniversite işgalleri ve son olarak 7 Haziran'a varan süreç devrimci gençliğin gelişim çizgisini özetler.

Devrimci gençliğin büyük kavgalar sonucunda kazandığı demokratik hak ve özgürlükleri bir anda gasp edebilecek kudreti bulunmayan faşist diktatörlük, bu yıllarda faşist politik islamcı gençlik örgütleri ile amacına ulaşmanın hesaplarını yapar. Kendi içerisinde belirgin farklılıkları taşısa da, Müs-Genç, İBDA-C, Osmanlı Ocakları, Hizbullahçı gençlik ve hatta Saadet Partisi'nin gençlik örgütlemesi olan Anadolu Gençlik, devrimci ve yurtsever gençlik hareketine karşı aktifleştirilir. Ve saldırılar sonucunda politik islamcı hareket üniversitelerde kurumsallaşır.

1) Gençlik hareketini oluşturan öznelerin önemli bir kesimi faşist paramiliter örgütlenmelere karşı savaşımın, politik mücadelenin en yakıcı biçimlerinden olduğunu kavrayamamıştır. Bu aynı zamanda devrimci gençlik hareketinin tarihsel mirasıyla çelişik bir bilinç seviyesidir. Bu yüzdendir ki, devrimci gençlik hareketi, kendisine yönelmediği müddetçe politik islamcı faşistlerin siyasal faaliyetine müsaade eden bir pozisyonda takılı kalır. Öyle ki, adı geçen örgütlenmeler rüşeym halindeyken etkisiz kılınabilecekken, gençlik hareketinin bir kesimi "politik kitle faaliyetinden" kopmamak adına kitle kuyrukçuluğunun en apolitik varyantlarından bir tanesini sergilemiştir. Başlangıçta sinik bir pozisyonda propaganda-ajitasyon faaliyeti gerçekleştiren politik islamcı faşistler, bugün öncelikle hedeflenmesi gereken gerçek bir kuvvete dönüşmüştür. Bugün için devrimci gençlik hareketinin başlıca faşist politik islamcı ve ülkücü odaklarla çatışmasızlık içinde bir arada yaşama şansı yoktur.

2) Devrimci gençlik hareketi, sivil faşistlere karşı mücadelesinde devrimci meşruluk bilincini en üst düzeyde içselleştirebilmelidir. Örneğin, faşist politik islamcı örgütlerin resmi kulüp ya da topluluklar aracılığıyla örgütleniyor olmasının bu durum açısından belirleyiciliği yoktur. Gençlik hareketi, politik islamcı ya da ülkücü sivil faşistlerin resmiyet altında örgütlendiği her durumda üzerindeki tutukluktan sıyrılarak bunları hedefine almalıdır.

3) Yukarıda bahsedilen ilk iki belirlemenin kavramsal karşılığı, üniversitelerde "özgür otorite alanları"nın yaratılmasıdır. Özgür otorite alanlarının oluşturulduğu ya da oluşturulmasına başlandığı her yerde, karşıdevrimci gençlik örgütlenmelerinin toplumsal tabanı daraltılacak, kitlelerden yalıtılacak ve devrimci gençlik hareketi dolaysız biçimde güç kazanacaktır. Elbette ki, üniversitelerde özgür otorite alanlarının yaratılması bugünden yarına mümkün değildir. Bu ancak eylemli bir mücadele sürecinin sonucunda açığa çıkacaktır ve devrimci kitle şiddeti ile en ileri ifadesine kavuşacaktır. Belirli düzeyde militan grupların gerçekleştireceği öncü vuruşlar, kitle şiddetini açığa çıkaran katalizör görevini üstlenecektir.

4) Gençlik hareketinin reformist özneleri, Gezi-Haziran ayaklanması ile birlikte liberal bir akıl tutulmasına kapılmıştır. Özellikle İşçi Parti'sinin şu anki gençlik örgütlenmesi olan TGB, "Gezi barikatlarında beraberdik” denilerek, adeta üniversitelere davet edilmiştir. Ancak TGB'nin karşıdevrimci karakteri ve faaliyeti, şimdi en reformcu gençlik örgütü açısından dahi belirginleşmiş durumdadır. Devrimci gençlik hareketi, TGB ve benzeri faşist örgütlenmelere çalışma olanağı tanımayacağı net bir tutumun sahibi olmak zorundadır

5) Devrimci gençliğin antifaşist savaşımında başarılması gereken en önemli görevlerden biri, kitlelerin antifaşist mücadeleye kazanılmasıdır. Devrimci gençlik hareketi, faşist saldırılar karşısında en geniş gençlik kitlesinin taleplerini savunan, onların yaşam biçimlerini ve özgürlüklerini koruyan bir çizgi üzerinde hareket tarzını oturtmalıdır. Politik faaliyetin temel görüş açısı ise sivil faşist saldırganlığın devrimci gençlik hareketini değil bütün bir üniversiter yaşamı hedeflediğidir.

6) Devrimci gençlik hareketi, yeni ve zorlu bir mücadele döneminin içinde bulunulduğunun bilinciyle, hazırlığını ve örgütsel yapısını sivil faşist kuvvetlere karşı sürekliliği sağlanmış bir direnişi teminat altına alabilecek şekilde yeniden düzenlemeyi hedeflemelidir.

7) Bugünün gençlik hareketinde niceliksel ağırlığa sahip olan reformist gençlik örgütleri, devrimci gençlik hareketinin "adanmış ve sınırsız devrimcilik" anlayışına liberal bir aşı yapmıştır. Bu, politik faaliyeti üniversite sınırlarından ibaret gören ve devrimci çalışmayı aktivistçe bir uğraş olarak kabullenen bir zihniyettir. Aynı zamanda, sivil faşistlerle girilecek çarpışmalardan da kaçınan bir çizgiye düşmektedir. Bir tarz olarak yaygınlaşan mevcut davranış biçimi, devrimci gençlik hareketinin antifaşist mücadelesini de güçsüz kılmaktadır.

8) Ülkücü ya da politik islamcı faşist gençlik örgütlerinin kendilerini bugünkü var ediş biçimleri, esas olarak devlet savunuculuğundan, daha özelde ise "Kürt karşıtlığından" beslenmektedir. Bu yüzdendir ki, antifaşist mücadelenin zaferine giden yolda şovenizme karşı net bir tutum zorunluluktur. Bu doğru politik çizginin daha da somutlanmış ifadesi ise, devrimci gençlik hareketinin yurtsever devrimci gençlikle geliştireceği birleşik mücadeledir. Açıktır ki, bugünkü antifaşist mücadelenin başlıca devindirici güçlerinden biri yurtsever gençlik hareketidir. Bu dinamiği görmezden gelen, dahası inkar eden hiçbir hareketin antifaşist mücadeleyi başarıyla ilerletme olanağı yoktur. Birleşik mücadele çizgisini geliştirmek, şovenizmle mücadele kapsamında zorunlu olduğu gibi, antifaşist mücadelenin zaferi için de kesinkes gereklilik taşımaktadır.

9) Devrimci gençlik hareketi, liseli gençliğin antifaşist potansiyelini kazanmayı acil bir hedef olarak önüne koyabilmelidir. Liseli gençliğin bugünkü mücadelesi kadar tarihsel deneyimler de gösteriyor ki, antifaşist mücadelenin yaygınlaşması, militanlaşması ve taban kazanması ancak buna bağlıdır. Liseli gençliğin antifaşist savaşımı emekçi semtlerdeki antifaşist mücadeleyi de dolaysızca güçlendirecektir.

10) Devrimci gençlik hareketi, dünkü deneyimlerinin aksine, bugün güçlü bir genç kadın hareketine yaslanmaktadır. Bu durum, yeni bir niteliktir ve hareketin önüne yeni olanaklar sunmaktadır. Ayrıca ülkücü ya da politik islamcı sivil faşistlerin taciz ve tecavüz saldırılarının ve her türlü erkek egemenliğinin toplumsal üretiminde oynadıkları özel rol, genç kadın hareketinin varlığını daha da önemli hale getirmektedir. Genç kadınların militan ve antifaşist karakteri de dikkate alındığında, bu güçlü devrimci özneyle birleşmek devrimci gençlik hareketi için zorunluluk halini almıştır.

11) Devrimci gençlik hareketi, ülkücü ya da politik islamcı ayırt etmeksizin, sivil faşist harekete karşı birleşik mücadeleyi yükseltmelidir. Ancak birleşik mücadelenin en geniş ittifakını başarabilmek adına beklemecilik hastalığına kapılınmamalı, antifaşist mücadelenin sürükleyicisi olabilecek gençlik örgütleri devrimci gençliğin tarihsel misyonunu öncü bir konumlanmayla yerine getirmeyi hedeflemelidir.

Devrimci gençlik hareketi, bunları başarabildiği ölçüde, faşist kuşatmayı yarabilecek ve devrimci-demokratik mücadelenin bir kez daha öncülüğünü gerçekleştirerek buzkıran rolünü oynayabilecektir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi