Stratejik Bakış: Dağı Kuşatmak

İşçi sınıfı hareketinin son aylarda çarpıcı biçimde gelişen fiili grev dalgası, bu dalganın daha derindeki mayalanmanın ve yaklaşan büyük çaplı mücadelelerin habercisi niteliği işçi sınıfını temsil etme iddiasındaki öncü politik yapıların dikkatlerini kendi üzerine topluyor. Emekçi sol harekette yer alan hemen tüm yapılar kendilerini işçi hareketinin gelişen dalgasına “müdahale etmek”le sorumlu görüyor. Böylece sosyalizm iddialı öncü yapıların “işçi hareketiyle ilişkisi” konusu gündemin üst sıralarına tırmanıyor, bir kez daha güncellik kazanıyor. Sosyalist hareketin işçi sınıfı hareketiyle bağları, işçi sınıfını ve geniş emekçi kitleleri devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanmak için izlenecek strateji gündeme yeni gelmiş bir konu ve sorun değil. Sosyalizm iddialı yapılar geride kalan bir kaç on yıllık dönemde bu soruya kendiliğinden ya da ayırtında olarak yanıtlar vermişlerdir. Şimdi işçi hareketinin yükselen öncü dalgasına hücum etmekle kendilerini yükümlü gördüklerine göre sosyalizm iddialı yapıların deneyimlerini eleştirel tarzda gözden geçirerek, “kendilerini güncelleyerek” bunu yapmaları iddialarında ciddiyetlerinin de bir sağlamasıdır.

Sınıf mücadelesinin dört boyutu

Lenin sınıf mücadelesinin değişik biçimleri konusunda “Ne Yapmalı” adlı eserinde, "Engels, sosyal demokrasinin büyük mücadelesinin, aramızda olduğu gibi iki biçimini (siyasal ve iktisadi) değil, teorik mücadeleyi ilk ikisi ile bir tutarak üç biçimini kabul ediyor" diyerek sınıf mücadelesinin "üç biçimi" olduğunu vurguluyor. Lenin, Engels'e gönderme yaparak sınıf mücadelesinin kategorik olarak aynı düzeyde önemli üçüncü biçiminin, "teorik mücadele" boyutunun altını çiziyor. Bunlar dünya komünist hareketinde genel kabul gören öğretiler oluyor. Bunlara günümüzde moral üstünlük için mücadelenin, "psikolojik savaş"ın, sınıf mücadelesinin dördüncü boyutu olarak önem kazandığını eklemek yanlış olmaz. 

Politik mücadele 

Genel olarak politik mücadelenin tam merkezinde devlet/devlet iktidarı vardır. Politik mücadele, kuşkusuz reformlar için mücadeleyi de kapsar, ama iktidar mücadelesidir. Politik mücadele partilerin varoluş temelidir. İşçi sınıfının devrimci partileri kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmayı amaç edinen Marksist Leninist partilerdir. Partiler sınıfların politik bakımdan en bilinçli, en örgütlü, en fedakar örgütlü öncü bölükleridir. Kapitalist toplum ve burjuvazinin egemenliği koşullarında politik iktidar mücadelesi partiler aracılığıyla ve öncülüğünde yürütülür, ancak partilerin mücadele kapasitesi çok daha geniş ve kapsamlıdır. Partilerin sıkı sıkıya bağlı oldukları dünya görüşleri, asgari ve azami amaçlarını formüle eden programları ve onu geçekleştirecek stratejileri vardır. Özetle partiler, karşıt politik güçlerin sürtünmeli çatışmalı ilişkileri arenasında temsil ettikleri sınıfın çıkarları adına devlet faaliyetlerinin biçim ve içeriğini, yöntemlerini etkilemeye, belirlemeye çalışırlar, politik mücadele bu çabaların, eylem ve etkinliklerin toplamıdır.

Ekonomik-sendikal mücadele 

Ekonomik mücadele, ücret artışları, çalışma saatlerinin kısaltılması, sosyal haklar, iş ve gelecek güvencesi, iş ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi vb. kapitalist sömürünün geriletilmesi için mücadeleyi kapsar. Sendikalar, işçilerin patronlara karşı birleşme ve birlikte mücadele etme, işçiler arasındaki rekabeti en aza indirme ihtiyacından doğmuştur. Sendikalar işçi sınıfının ekonomik mücadele örgütleridir. Ekonomik-sendikal mücadele kuşkusuz politik sınıf mücadelesinin tabanını genişletir ve keza işçi sendikalarının sınıf örgütleri olarak kendilerini ekonomik mücadeleyle sınırlandırmaları da gerekmez, ama kategorik olarak ekonomik mücadele örgütleri olmaya devam ederler. Siyasi eğilimine ya da dünya görüşüne, ulusuna ya da inancına cinsel yönelimine bakmaksızın patronlara karşı birleşme bilinç ve isteği taşıyan her kadın ve erkek işçi, sendikalara üye olabilir. Ekonomik-sendikal mücadeleler belli koşullar altında tek tek patronlara ya da bir iş kolundaki kapitalistlere karşı mücadeleler olmaktan kapitalist sınıfa ya da onların egemenlik aygıtı burjuva hükümet ve devletle çatışmaya, politik mücadelelere dönüşebilirler.

Devrimci sınıf sendikaları her koşul altında bütün işçileri birleştirme ihtiyaç ve yönelimini ihmal etmeksizin önlerine çıkan siyasi, ekonomik, sosyal, ulusal, inançsal, cinsel, ideolojik ve kültürel vb. tüm sorunlarda işçi sınıfının çıkarlarından yana bir tavır geliştirmeyi, taraf olmayı sınıf aidiyetlerinin, sınıf tavrının, sınıfın çıkarlarına bağlılığın gereği sayarlar.

Sendikaların işçi sınıfının ekonomik mücadelelerine, sosyalist örgütlenmelerin ise işçi sınıfının siyasal mücadelesine odaklanmaları sınıf örgütleri arasında iş bölümü gibi bir gerçekliği de yansıtır. Gerçek durum elbette oldukça karmaşıktır. Partiler yalnızca sendikalı işçileri değil sendikaları da işçi sınıfının bütün ekonomik sendikal mücadelelerini de etkilemeye, yönlendirmeye çalışırlar. Sendikalar ise partilerin desteğini almaya çalışırlar ve hatta bu yolda kuvvetlerini kullanarak partilere baskı da yaparlar. Öncü partiler ve işçilerin kitle örgütü olarak sendikalar işçi sınıfı öznelliğinin iki farklı nitelik düzeyini yansıtırlar. İşçi sınıfı ve işçi sendikaları üzerinde sosyalist ideoloji ve sosyalist hareket ile burjuva ideolojisi ve burjuvazi arasında süregiden hegemonya mücadelesi gerçekliği anlaşılmadan işçi sınıfı öznelliğinin iki düzeyi arasındaki ilişkiler doğru çözümlenemez. Bugün sendikal hareketin ve sendikaların en büyük sorunu sosyalist ideolojiden yoksunluklarıdır, diğer bir anlatımla burjuva ideolojisi ve siyasetinin sendikal hareket ve sendikalar üzerindeki kuvvetli hegemonyasıdır. Sendikaların sosyalist ideoloji ile doyurulması için içeriden ve dışarıdan yürütülecek mücadele kavranacak temel bir halkadır. 

İdeolojik-teorik mücadele

Engels'in "teorik mücadele" diye tanımladığı gerçekliği Lenin daha çok ideolojik mücadele olarak kavramlaştırıyor. Teorik mücadele "dünya görüşleri" arasındaki üstünlük mücadelesidir. İşçi sınıfının teorik mücadelesi, sosyalist teorinin/ideolojinin egemenliği için egemen sınıfın dünya görüşüyle, burjuva ideolojisiyle mücadeleyi kapsar. Kuşkusuz küçük burjuva ideolojisi ve teorileri de sosyalist ideolojinin hedef menzilindedir. 1840'larda bilimsel sosyalizmin teorik kuruluşundan günümüze, sosyalist dünya görüşü ile burjuva liberal dünya görüşü arasındaki mücadele kesintisiz süre gelmiştir ve sürgit devam etmektedir. 20. yüzyılın sonunda "soğuk savaşın kazandığı", modern revizyonist SSCB ve Varşova Paktı’nın çöküp dağıldığı, tasfiye olduğu koşullar altında bile sevinç çığlıklarıyla "tarihin sonu"nu, "büyük anlatılar"ın öldüğünü ilan eden dünya burjuvazisi bir an olsun sosyalist ideolojiyle savaşmaktan vazgeçmemiştir! Burjuva egemenliğin ve burjuvazinin varoluşunun bütün hücreleri antikomünizm yüklüdür. Günümüzde burjuva dünya görüşüyle sistematik mücadelede bütün imkanların değerlendirilmesi ve olanaklı tüm yöntem ve araçların kullanılması sosyalist hareketin ufuk açıklığı ile tereddütsüz ilerlemesi ve eylem gücü netliğinin gelişmesi için yaşamsaldır. Tam da bunun içindir ki Lenin, haklı olarak devrimci teori olmadan devrimci hareketin olamayacağını açıklamış, dahası sosyalist dünya görüşünü birazcık zayıflatanların burjuva dünya görüşünü güçlendirmekten başka bir şey yapmayacaklarını tam bir açıklıkla vurgulamıştır. Teorik-ideolojik mücadele propagandadan ibaret değildir ama omurgasını propaganda çalışması oluşturur. Çok değişik propaganda araçları ve yöntemlerinden söz edilebilir, burada özellikle vurgulamalıyız ki, değişik propaganda araçları ve yöntemlerinin sistematik ve sürekli, birbirini bütünleyecek tarzda örgütlenebilmesinin kadro inşası, mali ve teknik sorunlarının çözümü gibi koşulları ve gerekleri düşünüldüğünde teorik-ideolojik mücadelenin ancak öncü partiler tarafından etkin ve sistematik tarzda örgütlenip yürütülebileceği sonucu çıkmaktadır.

Moral-psikolojik üstünlük için mücadele 

Günümüzde moral üstünlük için mücadele, "psikolojik savaş" sınıf mücadelesinin dördüncü boyutu olarak önem kazanmış görünüyor. Moral-psikolojik üstünlük için mücadele diğer üç boyutun her anında kendini dışa vuran içsel bir eğilim olarak işler. Örneğin ekonomik-sendikal mücadelelerde grevcilerin her gün, her saat, her an moral üstünlüğü elde tutmaya çalıştıklarına tanık olursunuz. Keza tersinden patronlar ve işbirlikçilerinin de grevci işçilerin morallerini bozmaya çalıştıklarını, başaramayacakları, kazanamayacakları duygu ve düşüncesini çok değişik biçimlerde, farklı araç ve yöntemlerle örgütlediklerini, yaydıklarını görürsünüz. Burjuva düzenin devamı adına moral psikolojik savaş bizzat burjuva devlet tarafından yürütülür, Gezi-Haziran onur ve özgürlük başkaldırısı günlerinde politik savaşımın iki cephesi arasında saat saat, an be an süren moral üstünlük ve toplumsal meşruiyet için savaş belleklerdeki tazeliğini korumaktadır.

Proleter sınıf mücadelesi bütün boyutlarıyla, bir bütün olarak düşünülerek soyutlandığında toplumun bütün diğer ezilenlerini kendi bayrağı altında toplamak, bütün ezilenlerin önderliğini üstlenmekle kendisini yükümlü gören devrimci proletarya  ezen, sömüren, yöneten sınıfa karşı mücadelesinde moral üstünlüğü elde tutmanın gereklerini ihmal edemez. Kuşkusuz öznelliğin her iki düzeyinin de burada rolleri, sorumlulukları vardır, ancak öncü politik örgütlenmelerinin başat rolü tartışma götürmez bir gerçekliktir.

Lenin, Ne Yapmalı'da sınıf mücadelesinin üç boyutu veya biçiminin varlığının altını çizdiği tartışmayı, Alman işçilerinin Avrupa'nın diğer ulusal işçi bölüklerine "üstünlüğünü" çözümleyen Engels'e dönerek şöyle bağlar: "Alman işçilerinin, durumlarının üstünlüklerinden, az görülür bir kavrayışla yararlanmasını bildiklerini kabul etmek gerek. Bir işçi hareketi var olalı beri, mücadele, ilk kez olarak, ‘teorik, siyasal ve pratik-iktisadi’ (kapitalistlere karşı direnç) üç yönü içinde, uyum, bağlantı ve sistematik bir biçimde yürütülmüştür. Alman [işçi -ç.] hareketinin yenilmez gücü, işte, deyim yerindeyse, bu tek merkezli (concentrique) saldırıdadır."1

Sınıf mücadelesinin bütün boyutlarının “uyum, bağlantı ve sistematik bir biçimde" yürütülebilmesini, özellikle tayin edici anlarda bütün boyutların aynı noktaya konsantre olmasını ancak ve ancak öncü parti sağlayabilir, yalnızca o bu yeteneği geliştirebilir ve iddialarını gerçek kılabilmek için gerçekleştirmek zorundadır da. Öncü partinin işçi sınıfı ve emekçiler, ezilenler için bir çekim merkezi olması sınıf mücadelesinin bütün düzeylerini "uyum, bağlantı ve sistematik biçimde" örgütleyebilme, yürütebilme yeteneğini geliştirebilmesine bağlıdır. 

İşçi sınıfı öznelliğinin iki düzeyi

Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, sosyalist hareket ve sendikal işçi hareketi, işçi sınıfı öznelliğinin iki ayrı düzeyine tekabül eder. Öznelliğin “sendikal hareket” veya “sendikal işçi hareketi” düzeyi, işçi sınıfının “sınıf olarak” kendiliğinden, yani “dış” bir müdahale olmaksızın elde edebileceği bilinç, örgütlenme ve eylemlilikler düzeyini, işçi sınıfını burjuva bilinç düzeyini yansıtır. Öznelliğin bu düzeyi işçi sınıfının politikaya karışmasını, sınıfsal çıkarlarını politik düzeyde ifade etmesini de dışlamaz. İşçiler örneğin tam ücret karşılığı 30 saatlik işçi günü için, emeklilik yaşının düşürülmesi veya genel grev ve sendikalaşma hakı için vb. mücadeleye atılıp burjuva hükümetleri ve burjuva devleti yasa çıkartmaya zorladıklarında bunlar politik sınıf mücadelelerdir. Liberal işçi siyasetine ve böyle bir düzlemde var olan liberal işçi partilerine de siyasal mücadeleler tarihi tanıklık eder. Sendika bürokrasisi ve işçi aristokrasisi tıpkı sendikal mücadelede sınıf uzlaşması ve sınıf işbirliğinin olduğu gibi liberal işçi siyasetinin de işçi sınıfı içerisindeki toplumsal temelidir. 

“İşçi hareketi” kendiliğinden harekettir ve kapitalizm sınırları içerisindedir. Farklı şekilde ifade etmek gerekirse sömürüyü geriletmek, burjuva iktidarı kapitalizm koşulları altında ekonomik ve politik ödünler vermeye zorlamanın, sömürüyü sınırlandırmanın ötesine geçmez, burjuva iktidarı ve kapitalist sömürüyü, kapitalist toplumu ve sınıf olarak burjuvaziyi, sınıfları ortadan kaldırmaya yönelemez.

Öznelliğin iki düzeyinin ayrım sınırı tam da burada açığa çıkar. Sömürünün geriletilmesiyle sınırlanmak kapitalist sömürü düzeninin kabullenilmesi demektir. Oysa işçi sınıfının ekonomik ve sosyal kurtuluşu bizzat kapitalist sömürü düzeninin yıkılmasını gerektirir ki, bu işçi sınıfının sosyalist sınıf bilinci düzeyidir. İşçi sınıfına sosyalist sınıf bilinci, sosyalizm iddialı öncü örgütlenmeler tarafından “dışarıdan” götürülür, “taşınır”. “Dışarıdan” aynı zamanda kapitalistlerle işçiler arasındaki ilişkiler alanının dışı, kapitalist toplumun bütün sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. ilişkiler alanıdır. İşçi sınıfının kendisi için sınıf haline gelmesini burjuvazinin ideolojik politik hegemonyasından kurtuluşu, bir başka ifadeyle sosyalist sınıf bilinci düzeyine yükselmesi belirler.

İşçi sınıfı öznelliğinin iki düzeyi ayrım ve tanımı öncelikle iki ayrı öznellik hakikatini bir durum olarak teyit etmektedir. Ancak öznelliğin “kendiliğindenlik düzeyi” kavramsallaştırması kuşkusuz devrimci eleştiri yüklüdür. “Kendiliğindenlik” tanım gereği devrimcileştirilerek işçi sınıfının ekonomik ve toplumsal kurtuluşu için aşılması zorunlu geri sınıf bilinci, örgütlenme ve eylem düzeyidir.

Diğer yandan işçi sınıfı adına öncü örgütlenmeler, işçi sınıfı ve işçi sınıfı hareketiyle organik ve fiziki bağlarının güçlü ya da zayıf olmasından ayrı olarak burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmayı, işçi sınıfının sınıf egemenliğini/proletarya diktatörlüğünü kurmayı, kapitalist sömürüyü, burjuvaziyi ve sınıfları ortadan kaldırmayı, sınıfsız, sömürüsüz, cins özgürlükçü bir dünya yaratmayı amaç edindikleri için kategorik olarak işçi sınıfı öznelliğinin en yüksek düzeyini temsil ederler.

Böyle olduğu içindir ki, öznelliğin sosyalist sınıf bilinçli düzeyi tanımı, öznelliğin bu düzeyine sorumluluk yüklemekte, görev dikte etmektedir. Öznelliğin alt düzeyi “kendiliğinden” aşılamaz ancak işçi sınıfının öncü örgütlenmeleri geri düzeyin aşılabilmesine önderlik edebilirler. Böylece işçi sınıfı öznelliğinin bu iki düzeyi arasındaki ilişki sorununa geliyoruz.

“Öznellik”, bir nesnelliğin bilince çıkartılması ise, özneleşmek de bu bilincin eyleme dökülmesidir. Demek ki öznellik, nesnesiyle, bilincini yansıttığı nesnellikle bağlıdır. İşçi sınıfı öznelliğinin sendikal işçi hareketi düzeyi de sosyalist hareket düzeyi de nesnel ekonomik toplumsal bir kategori olarak işçi sınıfının varlığıyla bağlıdır. “Nesne”, işçi sınıfı ve bir tüm olarak onu var eden kapitalist toplumdur. İşçi sınıfı öznelliğinin iki ayrı düzeyi, aynı nesnelliğin kategorik olarak farklı bilince çıkartılma, özne/özneleşme düzeyleridir. Özne-nesne ilişkisinde nesne pasif, özne etkindir. Örneğin işçi sınıfıyla sendikaların ilişkisi söz konusu olduğunda işçi sınıfı edilgen, pasif, sendikalar ise aktif ve etkindirler. Özne nesnesi üzerinde etkin rol oynayabilir, değiştirebilir, şekillendirebilir, yönlendirebilir vb.

İşçi sınıfı öznelliğinin iki düzeyi arasındaki ilişki, özne nesne ilişkisinden farklıdır, tanım gereği “öznelliğin” iki düzeyi arasındaki ilişkidir. Birisi diğerinin yansıması ya da biri diğerinin koşulu, belirleyeni vb. de değildir. Her iki düzey aynı nesnelliğe bağlı olmasına karşın her birinin varoluşsal amaçları, varlık nedenleri farklıdır. Öznelliğin iki düzeyi de etkindir, etkinlikleri kendi nitelik ve kapasiteleriyle bağlıdır. Fakat yukarıda değinildiği gibi, öznelliğin iki düzeyi arasında denebilir ki, bir nevi nesnel iş bölümü de vardır. Öznelliğin sosyalist sınıf bilinci düzeyi hem işçi sınıfının politik bakımdan en bilinçli, en fedakar öncü kesimlerinin örgütlenmesi olduğu için hem de sınıfın ekonomik ve toplumsal kurtuluşunu amaç edinmek gibi varoluşsal bir derinlik ve ufka sahip olduğu için öznelliğin işçi sendikal hareket düzeyine, işçi sınıfının burjuva sınıf bilinci düzeyine baskındır, onun üzerinde dönüştürücü, yönlendirici devrimcileştirici belirleyici etkilerde bulunabilir. Tersine kendiliğinden bilinç düzeyi de sosyalist sınıf bilinci düzeyini sınırlandırabilir, frenleyip geri çekebilir.

İşçi sınıfını, işçi sınıfı hareketini etkileme ve kazanma

"İşçi sınıfını, işçi sınıfı hareketini etkileme ve kazanma" teorik bir soyutlamadır, kapitalist toplumun sınıflar mücadelesi arenasında durum oldukça karmaşıktır, sınıflar çitlerle birbirinden ayrılmış, yalıtılmış değillerdir. Tarihin işçi sınıfına yüklediği insanlığı kapitalist sömürü ve baskıdan kurtarma, sömürüyü ve sınıfları ortadan kaldırma rolü, işçi sınıfının kapitalist toplumun diğer bütün haklarından yoksun bırakılmış, ezilen, sömürülen kesimlerine öncülüğünü ve önderliğini de içerir. Bu görev, faşist diktatörlük tarafından yönetilen politik özgürlüğün tasfiye edildiği koşullar altında kendisini çok daha çarpıcı ve yakıcı düzeyde gösterir. Öznelliğin sosyalist sınıf bilinci düzeyi/sosyalist öncü "daha baştan işçi sınıfına" onun sosyalist sınıf bilinçli öncüsü olarak bu bilinci taşımakla, bu bilincin gereklerini yerine getirmeye yöneltmekle sorumludur. Masa başında şemalandırılmış önce ekonomik-sendikal mücadele/bilinci, sonra politik mücadele; önce işçi sınıfını kazanma, sonra emekçileri, ezilenleri ve halkı kazanma gibi bir aşamalı gelişme imkanı ve yolu yoktur. Komünist öncünün "İşçi sınıfını, işçi sınıfı hareketini etkileme ve kazanma" görevi kendi başına, tecrit halde değil de tüm sömürülenleri ve ezilenleri, emekçi halk kitlelerini devrimci strateji ve komünist öncünün saflarına "kazanma" devrimci görevinin merkezi olarak kavranabilir.

Teorik soyutlama düzeyinde gerek sendikal-işçi hareketi ve gerekse sosyalist hareket bir kaç on yıldır her biri kendine münhasır ama belli bazı ortak paydaları da olan yapısal krizle cebelleşiyor ve kendilerine bir yol açmaya çalışıyorlar. Sosyalist hareketin zayıflığı, son dönemde daha belirgin biçimde çıkış arayan sendikal-işçi hareketinin güçsüzlüğünün ve aşırı derecede zorlanmasının bir koşulu ve nedeni olurken sendikal-işçi hareketinin zayıflığı da sosyalist hareket için benzer bir rol oynuyor. Soyut teorik “gerçek” somut bir durum olarak önümüzde duruyor; sosyalist hareket ile işçi hareketinin bağlarının zayıflığı her ikisini de güçsüz düşürüyor, her iki hareketin zaafı oluyor. Fakat örneğin sosyalist hareketin emekçi halk kitleleriyle, özel olarak vurgulamak gerekirse kadın kitleleriyle ilişkileri için de benzer ve geçerli bir soyutlama yapılabilir. Bu denklemden haliyle ayrı ayrı yollardan çıkış arayan bu iki hareketin geleceği ve kaderinin her şeyden önce bu ilişki zayıflığı gerçekliğinin aşılmasına bağlı olduğu, keza her iki hareketin yapısal krizden çıkışı bakımından bu etkileşimin önemli bir rol oynayabileceği sonucu çıkar.

İşçi hareketiyle sosyalist hareketin ilişkileri sorunu ancak teorik bir soyutlama olarak “tecrit” halde, kendi başına ele alınabilir. Sınıflar mücadelesi gerçekliğinde bu sorun işçi sınıfı, emekçiler, işsizler, yoksullar, kadınlar, tüm ezilenler ve genel olarak halklarımız ile devrimci öncülerin ilişkileri, keza faşist rejimle, inkarcı sömürgecilikle, burjuvazi ve kapitalizmle, emperyalizmle mücadele bütününden kopartılamaz. Mücadelenin yükseliş ya da düşüş, geri çekiliş halinde olması başlı başına önemlidir. Belki daha da önemlisi bu sorunun bir tüm olarak sosyalist yapılar ile burjuvazi arasında sürüp giden hegemonya mücadelesi gerçekliğinden yalıtılarak ele alınamayacağı hakikatidir. Örneğin işçi sınıfının politik özgürlük mücadelesinde nüfusun bütün diğer ezilen kesimlerine önderlik etmesi, faşist saray rejimine karşı mücadelenin başında yürümesi yarın değil de bugün çözümünü isteyen sorunlar içerisinde ve en başında gelmektedir. İşçi sınıfı, sosyalist sınıf bilinci düzeyine ulaşmaksızın öncü sınıf haline gelemez.

İşçi sınıfı ve işçi hareketi ile sosyalist hareketin ilişkisi nasıl bir sorundur? İşçi sınıfının devrimci politik sınıf bilincinin gelişmesi ve atılımının önündeki başlıca engel işçi sınıf ve işçi sınıfı hareketi üzerinde burjuva ideolojik politik hegemonyadır. Sendika bürokrasisi ve işçi aristokrasisi, burjuva hegemonyanın işçi sınıfı içerisindeki ayakları ve dayanakları konumuyla sürecin içerisindedir. Bu gerçekler sorunun “politik” karakterini netlikle vermektedir. Bu politik sorunun “çözümü”, işçi sınıfının sosyalist sınıf bilincinin/devrimci politik sınıf bilinç ve eyleminin gelişmesi ve atılımıyla bağlıdır. Sosyalist öncülerin işçi sınıfı ve işçi hareketi ile ilişkilerini geliştirebilmesi, işçi sınıfı ve işçi sınıfı hareketini etkilemesi ve kazanması, tam olarak söz konusu burjuva ideolojik ve politik hegemonyanın kırılması sorunudur. Burjuva hegemonyanın kırılması ise bir karşı hegemonya odağının yaratılması ön koşuluna bağlıdır. 

Komünist öncünün işçi sınıfı ve tüm ezilenler için “çekim merkezi” olma stratejik kılavuzu söz konusu ön koşulu elde etmeyi amaçlamaktadır. Görev böyle formüle edilince, işçi sınıfı ve sömürülen, ezilen emekçi halk kitleleriyle şu veya bu düzeyde ilişki ve bağları olan, onlar için çekim merkezi olmaya aday öncü bir gücün varlığı çözümün çıkış noktası olmaktadır. İşçi sınıfı ve tüm ezilenler için bir çekim merkezinin yaratılması ve onun karşı hegemonya odağı olarak gelişmesi ancak ve ancak iddia sahibi öncünün her ferdinin, her militanın, her hücre ve komitesinin, bütün örgütleri ve cephelerinin toplam ve birleşik devrimci eyleminin konusu, sorunu ve görevi olabilir. Verili koşullar altında daha yüksek bir stratejik yoğunlaşma ihtiyacı da ayrıca vurgulanabilir. Komünist öncünün cepheleşme çalışmaları da burjuva hegemonyanın kırılması hedefiyle bağlıdır. Bütün biçimleriyle “cepheleşme çalışmaları” komünist öncünün toplam devrimci eyleminden daha büyük bir stratejik yoğunlaşma, daha büyük bir çekim gücünün oluşturulması ve burjuva hegemonyaya çok daha güçlü yıkıcı saldırıların örgütlenmesi, -“birleşik devrimci önderlik”, “devrimci bir merkezin yaratılması” vb- amacına bağlıdır.

Bir ideolojik, politik ve örgütsel çekim merkezi ve giderek bir karşı hegemonya odağı yaratmakla kendini yükümlü gören öncü güç, iddiası gereği sınıf mücadelesinin bütün boyutlarıyla, bütün boyutlarının eş güdümlü ve tek merkezin yürütülmesiyle ilgilidir, işçilerin iş ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, sendikalarda örgütlenmeleri vb. ekonomik sendikal mücadelenin ihmal edilemez görevleri de bu kapsamdadır. Diğer yandan ekonomik-sendikal mücadeleyi her şey haline getiren ekonomizmle malul sendikalist yaklaşımların yaygınlığı ve baskısının burjuva hegemonyayı kırma stratejisini boşa düşürmesi riskinin bertaraf edilmesi de aynı kapsamdadır. Ekonomist sendikalist yaklaşımlarla sınırların korunması stratejik yönelimin temel bir gereğidir. Bütün değişik ideolojik-siyasi varyantlarıyla sendikal bürokrasinin sınıf uzlaşması ve sınıf işbirliği çizgisinin etkisizleştirilmesi ve yenilgiye uğratılması burjuva hegemonyanın kırılmasının temel bir koşuludur.

İşçi sınıfını %10 civarında bir kesimi sendikalarda örgütlüdür. Beğenin ya da beğenmeyin sendikalarda örgütlü işçiler, işçi sınıfının sınıf bilinçli görece gelişkin kesimini meydana getirmekte, işçi-sendikal hareketin “merkezini” oluşturmaktadır. Büyük işletmelerde çalışan, az-çok iş güvenceli, sendikalı, sigortalı bu küçük azınlık işçi sınıfının görece ayrıcalıklı bir kesimidir. Bu kesimi ve sendikaları sendika bürokrasisi ve ağalarının işbirliği ile kontrol altında tutmak kuşkusuz burjuva ideolojik politik hegemonyanın dikkat merkezinde durmaktadır. Oysa devrime de, sosyalizme de işçi sınıfının en büyük kitlesini meydana getiren güvencesiz ve örgütsüz kesimlerine, katmanlarına göre “daha az” “ihtiyacı” olan bu kesimidir! Bunlardan şu sonuç çıkmaktadır: Burjuva hegemonyanın kırılması; çevreden, işçi sınıfının örgütsüz, güvencesiz kesimlerinden işçi sınıfının sendikalarda örgütlü güçlerine “merkeze” doğru bir gelişim seyri izleyebilir. İşçi sınıfı içerisinde devrimci sınıf bilinci öncelikle bu kesimlerde karşılığını bulabilir.

Bir ideolojik politik çekim merkezi ve giderek bir karşı hegemonya odağı yaratmakla kendini yükümlü gören öncü gücün, burjuva hegemonyayı kırabilmek için en başta kitle ajitasyonu gelmek üzere toplam eylem ve etkinlikleriyle işçi sınıfının en geniş kesimini kuşatması gerekir. Eğer işçi sınıfı bir dağ veya değişik katmanları nedeniyle sıradağlar silsilesi gibi düşünülürse komünist öncünün toplam devrimci eylem ve etkinlikleri “dağı en geniş eteklerinden” kitle ajitasyonu ve örgülenme çalışmalarıyla kuşatabilmelidir. Geride kalan çeyrek yüzyılı aşkın süreçte komünist öncünün politika tarzı ve politik varoluşu ciddi yetersizlikleriyle birlikte bu stratejik yönelime sahiptir, uygundur. Hemen vurgulanmalıdır ki, kuşatmanın sonuç alıcı olabilmesi, yeterli yoğunluk ve şiddet düzeyine ulaşmasına da bağlıdır.

Devrimci “stratejinin”,  strateji olarak yeşermesi ancak günlük devrimci çalışmalara dokunabilmesine, günlük parti çalışmalarını yönlendirebilmesine bağlıdır. Bu bağı, en genel şekilde söylemek gerekirse durmaksızın değişen bütün somut durumlar içerisinde yeni durumların devrimci ihtiyaçlarına stratejinin gereklerinden hareketle ajitasyon-propaganda-örgüt çalışması bütünlüğü içerisinde yanıt veren taktik önderlik kurar. Bütün mücadele ve örgüt biçimlerinin, olanaklı bütün yöntem ve araçların her belirli durumda devrimci ihtiyaçlara yanıt verecek tarzda kullanılması stratejiyi günlük mücadelelerin akışı içinde besler, devrimci pratiğin kılavuzu haline getirir. Böyle olduğu içindir ki taktik önderlik de stratejiyi ve stratejik önderliği kavrama ve uygulama yeteneğiyle belirleyici bir yerde durur.

Sınıfın etkilenmesi ve sınıf hareketinin kazanılması aynı zamanda durmaksızın değişen sınıf mücadelesi iklimi ve sınıfsal güç ilişkileri koşulları altında devrimci taktiğin/taktiklerin ve keza örgütsel önderliğin sorunudur. Her belirli dönemin verili koşulları altında taktiğin, çalışma tarzının, kadro politikası ve örgütlenme planlarının stratejik yönelime sıkı sıkıya bağlı kalarak taktik önderlikte ustalaşmayı gerektirir. Diğer bir anlatımla gelişen bir önderlik gerçekliği içinde stratejik ve taktik önderlik uyum ve bütünlüğü kurulabilmelidir. Ki bu komünist öncünün çekim merkezi olarak gelişebilmesinin de koşuludur.

“Dağı en geniş eteklerinden” kuşatma, cazibe merkezi ve giderek alternatif hegemonya merkezi yaratma stratejik kılavuzu asla ve asla öncünün semtlerde, fabrika ve işletmelerde, sendikalar içerisinde günlük parti çalışmalarının sıkı sıkıya örgütlemesini önemsizleştirmez. Tam tersini kitlelerin bütün bu varoluş  alanları stratejinin siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel vb. somut durumlar, talepler ve sorunlara dokunma, buluşma, yaşama dökülme alanlarıdır. Kitleler ancak bulundukları yerde, üretim ve yerleşim alanlarında, yer aldıkları kitle örgütlerinde, “var oldukları mekanlarda” örgütlenebilirler. Zaten elle tutulur somutluklara işlemeyen, günlük parti çalışmalarını yönlendiremeyen strateji, strateji olamaz! Taktik önderliğin en uç üsleri, semtlerdeki parti komiteleri, hücreleri ve çalışma grupları, fabrika ve işletmelerdeki parti komiteleri, hücreleri ve çalışma grupları, keza öncünün sendikalar içerisindeki benzer örgütleri bütün günlük çalışmalarıyla strateji arasında bağı kuran stratejiyi var eden inisiyatif odaklarıdır.

Fakat dağı kuşatmak yetmez, dağı düşürebilmek ya da fethetmek için aynı zamanda “çevreden merkeze doğru” sayısız biçimlerde sızmak, tüneller kazmak, hendekler açmak, açık, gizli üsler, hücum noktaları kurmak, mayınlar döşemek, ihtiyati birlikler oluşturmak, dolaylı, dolaysız dayanak noktaları inşa etmek, kuvvet biriktirmek vb. işçi sınıfını (emekçileri, ezilen halk yığınlarını) fethedecek politika, örgütlenme ve çalışma tarzının, bir tüm olarak taktik önderliğin geliştirilebilmesi gerekir. Bütün bu alanlarda komünist öncünün işçi sınıfı ve ezilen, sömürülen halk yığınlarını kazanma, önderleşme yöneliminde çeyrek yüzyıllık dönemde ciddi yetersizlik ve zayıflıkların açığa çıktığı biliniyor. İşçi sınıfını merkezde tutan işçi ve emekçileri, ezilen sömürülen halk kitlelerini komünist öncünün etrafında birleştirecek çekim merkezi ve giderek alternatif hegemonya gücü olarak gelişecek devrimci strateji fabrika ve işletmelerde, işçi sınıfının kitle örgütleri sendikalarda keza işçilerin yerleşim alanları semtlerde propaganda, ajitasyon ve örgütlenme üstlerine dayanabilir.

Bu üç alanda stratejik yönelimi bütünleyecek taktik önderliği geliştirmede yetersizlik ve zayıflıklar inişli çıkışlı biçimde yaşanmıştır. Burada ilk halka, stratejik önderliğin gerek yerel önderliklere gerekse de alan önderliklerine kadro yetiştirmede, taktik önderlik niteliği kazandırmada; stratejiye bağlı hareket etme yeteneğini sistematik tarzda geliştirmede zayıf kalması oluşturuyor. Keza zayıflık dönem dönem ortaya çıkan içe dönmeler, örgütsel dağılma ve tasfiyelerin yarattığı kesintiler, bunların sonucunda propaganda, ajitasyon ve örgütlenme merkezleri olarak alan yapılarının ilişkilere hakimiyet, bilgi ve deneyim birikimi temelinde sürekliliğinin, kalıcılığının sağlanamamasında açığa çıkıyor. Öncünün dayandığı sempatizan kitlesinin tasnifi, konumlandırılması, örgütleme ve kadrolaşma çalışmalarında zayıflık ve yetersizlikler kendisi çarpıcı biçimde gösteriyor.

Örgütlenme stratejisinin öngördüğü semtlerde gelişen işçi ilişkilerinin hem semtlerde çok değişik biçimlerde örgütlenmesi hem de bu ilişkilerden hareketle fabrika ve işletmelerde, keza  sendikalar içerisinde öncüye bağlı değişik örgütlenmelerin inşasında ciddi bir gelişme ve başarı sağlanamaz. Geride kalan süreçlerden çıkartılacak önemli sonuçların başında öncünün ideolojik ve politik etkisi altındaki işçilerin yaygın biçimde örgütsüz kalmaları, örgütsel önderlik yetersizliği gerçekliği gelir. İşçi sınıfı içerisindeki örgütlenme çalışmalarının kendi içerisinde merkezileştirilmesi ihtiyacını her şeyden önce bu örgütsel tablo koşullamaktadır. Öncü örgütlü olmalıdır. Öncü kendisine sempati duyan, ideolojik politik etkisi altındaki her işçiyi, her genci, her kadını, her emekçiyi kesin bir şekilde örgütlemeli, öncünün örgütler ve cepheler sistemi içerisine almalıdır. Belirli somut görevler etrafında örgütleme, kadrolaşma çalışmasının girişi ve temelidir. Merkezi kampanyalar ya da yerel, kesimsel çapta yürütülecek en geniş kitleleri hedefleyen kitle ajitasyonu çalışmaları bire bir ilişkiler zemininde değişik tipte parti örgütlerinin kurulması, öncüye yeni üyeler, militanlar kazanılması ve kadrolaşma çalışmalarıyla birlikte yürütülebilmelidir. 

Keza işçi, emekçi, genç kadın kitlelerini örgütlenmesi ve kadrolaştırılmasındaki zayıflık alanda ve bütünde adeta üstesinden gelinemeyen süreğen ve çarpıcı bir hal almıştır. Hem erkek duyarsızlığından hem de bu görevi kendi dışında yalnızca öncünün kadın örgütlenmelerinin sorunu gören dar yaklaşımlardan beslenen bu zaaflı durumun aşılması temel bir sorundur. Komünist öncü kendisini güncellerken kadın işçilere yönelik parti çalışmalarının geliştirilmesini önleyen ideolojik ve örgütsel zayıflıkla, politik duyarsızlıkla muhakkak yüzleşmeli ve aşacak tarzda hesaplaşmalıdır.  

Komünist öncü belli alanlarda ve belli dönemlerde önemli işçi mücadeleleri geliştirmeyi, önemli mevziler yaratmayı başarmıştır. Kimi işçi bölgeleri ya da havzalarında çalışmanın ve mevzilerin sürekliliğini yaratmış, hatta ülke gündemini etkileyen mücadeleler örgütleyebilmiştir. Havza çalışması yönelim ve deneyimi, emperyalist küreselleşmenin özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek üretim saldırısıyla geliştirdiği işçi sınıfını atomizasyonuna karşı işçi sınıfı hareketi için  bir örnek yaratmayı başarmış, hareketin gelişebileceği bir kanalı açığa çıkartmıştır. Diğer yandan bazı mevzilerin sürekliliğini sağlamak başarılamamış, bazı mevzileri de hakkını vererek örgütleme ve yönlendirmede yetersiz kalmış, keza yeni mevziler yaratma cüret, yaratıcılık, ataklık ve inisiyatif eksiklikleri özgüven erezyonunun yansımaları olarak kendini göstermiştir. Deneyimlerden çıkartılacak önemli bir sonuçta kazanılan her mevzinin etkin bir şekilde örgütlenmesi, yönlendirilmesi ve değerlendirilmesindeki yetersizliklerin aşılmasıdır.

Geride kalan 5-6 yıllık döneme damgasını vuran “çöktürme planı” adıyla anılan dizginsiz faşist devlet terörü döneminin tasfiye amacını boşa çıkartan, sürekliliği sağlayan direniş büyük bir başarı ve kazanımdır. Bununla birlikte faşist devlet terörünün öncüleri daraltması, tabanlarıyla bağ ve ilişkilerini zayıflatması keza kitle ilişkilerinin daralması, kitlelere güvenin, kitle çalışması duyarlılık ve yeteneğinin zayıflaması gibi önemli olumsuz sonuçlar yaratmıştır. Denilebilir ki, bunlar vb. tasfiyeci etkilerin aşılması devrimci öncülerin yeni dönemin devrimci ihtiyaçlarına yanıt verebilecek çalışma tarzını geliştirebilmelerinin de ilk koşuludur.

Dipnot

1 Lenin, Ne Yapmalı, s. 31

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi